355 266-Mektub

Sôfiyyenin büyüklerinin, (Allahü teâlâ, ism­lerini ve sıfatlarını izhâr için, bize muhtâcdır) anlaşılan sözleri, bu fakîre çok ağır geliyor. Yaratılmakla, biz kıymetlendik, şereflendik. Allahü teâlâda bir­şey artmadı. Böyle şeyler söylemek, çok yersiz ve çirkindir. Ez-zâriyât sû­resinin, (Cinnîleri ve insanları, ancak bana ibâdet etmeleri için yaratdım) meâlindeki ellialtıncı âyeti gösteriyor ki, cinnîlerin ve insanların yaratılma­sı, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için şeref ve se’âdetdir. Yok­sa, Onun birşey kazanması için değildir. Hadîs-i kudsîde, [ya’nî Peygambe­rin “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ağzından,] Allahü teâlânın, (Ma’rûf olmak, tanınmak için herşeyi yaratdım) buyurması, (Onların be­ni tanımakla şereflenmesi için) demekdir. Yoksa, (Tanınayım ve onların ta­nıması ile kemâl bulayım) demek değildir. Bu ma’nâ, Allahü teâlâya lâyık değildir.

Allahü teâlâda, noksanlık sıfatları ve mahlûkların hâssa ve alâmetleri yokdur. Madde değildir. Cism değildir. Mekânlı değildir. [Ya’nî, yer kap­layıcı değildir.] Zemânlı değildir. [Bir yerde bulunmadığı gibi, zemânı da yokdur.] Kemâl sıfatları, kusûrsuzluklar yalnız Ondadır. Sekiz kemâl sıfa­tı olduğunu bildirmişdir ki şunlardır: (Hayât), diri olmasıdır. (İlm), bilme­sidir. (Kudret), gücü yetmesidir. (İrâde), dilemesidir. (Sem’), işitmesidir. (Basar), görmesidir. (Kelâm), söyleyici olmasıdır. (Tekvîn), yaratmasıdır. Bu sıfatları, kendinden ayrı olarak vardır. Varlıkları ilmde değildir. [Ya’nî, nazarî ve teorik var denilmiş olmayıp], hâricde ve hakîkatde vardırlar. Kendi var olduğu gibi, bu sıfatları da ayrıca vardır. Vahdet-i vücûde inanan Sôfiyyûnun sandığı ve fârisî beyt tercemesi:

Akl ve düşünce ile, sıfatlar başkadır. Hakîkatde ise, hepsi tâm kendisidir.

sözleri, sıfatları inkârdır, inanmamakdır. Müslimânlardan, sıfatları inkâr eden Mu’tezile fırkası ile kâfirlerden eski felsefeciler de, sıfatları nazarî ola­rak kendinden ayrı ise de, hâricde yalnız kendi vardır diyorlar. [Ya’nî, sı­fatların nazarî olarak], kendinden ayrı olduğunu inkâr etmiyorlar. Mese­lâ, ilm sıfatının ma’nâsı, zâtın ma’nâsının aynıdır demiyorlar. Yâhud, kud­ret ve irâdet sıfatlarının ma’nâları, birbirinin aynıdır demiyorlar. Fekat, hâ­ricdeki varlıkları, aynıdır diyorlar. O hâlde, sıfatları inkârdan kurtulmak için, hâricde ayrı ayrı var olduklarına inanmak lâzımdır. Nazarî olarak ayrı bil­mek fâide vermez.

Allahü teâlâ, (Kadîm)dir. [Ya’nî, varlığının başlangıcı yokdur. Varlığın­dan önce, yok değil idi, hep var idi.] (Ezelî)dir. [Ya’nî, hiçbir zemân yok de­ğil idi.] Ondan başka, hiçbir varlık kadîm, ezelî değildir. Din sâhibleri, ki­tâb sâhibleri, hep böyle îmân etmişdir ve Allahü teâlâdan başkasını kadîm, ezelî bilenlere, kâfir demişlerdir. Bunun içindir ki, hüccet-ül-islâm imâm-ı Muhammed Gazâlî “rahmetullahi aleyh”, İbn-i Sînânın ve Fârâbînin ve da­hâ başkalarının, kâfir olduklarını söylemişdir. Çünki bunlar aklın, rûhun ve [maddenin ilk hâli dedikleri] heyûlânın kadîm olduğuna inanmış ve gökle­rin içindekilerle berâber, kadîm olduklarını söylemişlerdir.

[(Ahlâk-ı alâ’î) kitâbında diyor ki, (İbni Sînâ, (Mu’âd) kitâbında kıyâ­metde dirilmeği inkâr eyledi.