Süâl: Nefs, ibâdet yapmak istemiyor. İbâdet yapmak da, nefse uymamak oluyor. O hâlde, emrleri yapmak da, terakkîye sebeb olmaz mı? Meleklerin emrleri yapması, nefse uymamak olmadığı için onlar terakkî etmiyor.
Cevâb: Emrleri, ya’nî ibâdetleri yapmağı nefsin istememesi, emr altına girmek istemediği içindir. Nefs, bir emr altına girmek, birşeye bağlanmak istemez. Nefsin bu hâli, [ya’nî başı boş kalmak, birşeye bağlanmamak arzûsu da] harâmdır veyâ mubâhların fazlası demekdir. Demek ki, emrleri yapmakla, bu harâmdan veyâ mubâhın fazlasından sakınılmış oluyor. Bunun için de, nefse uyulmamış oluyor. Yoksa nefse uymamak, yalnız emrleri yapmak demek değildir.
İnsanı kemâle kavuşduran, olgunlaşdıran yollar çokdur. Bunların en fâidelisi, çabuk ulaşdıranı, nefsle mücâdelesi çok olanıdır. Ruhsatdan sakınan, azîmet ile amel edenlerin yoludur. (Azîmet), harâmlardan ve mubâhların fazlasından sakınmak demekdir. (Ruhsat) ise, yalnız harâmlardan kaçınmakdır. Tesavvufcuların çoğu (Simâ’) ve (Raks) yapıyor. Ya’nî nağme ile okuyorlar ve dönüyorlar, oynuyorlar. Birçok şartlarla ve evirip çevirip, simâ’ ve raksa ruhsat denilebilir. Bunların azîmetle hiç ilgisi yokdur. Hattâ yüksek sesle zikr etmek bile, olsa olsa, ruhsat olabilir. Birçok rehberler, iyi düşünceler ile, bulundukları yolda yenilik, değişiklik yapmışdır. Bunlara da, pek iyimseyerek, nihâyet ruhsat denilebilir. Hâlbuki, azîmet ile hareket eden büyükler, (Sünnet-i seniyye)den, ya’nî islâmiyyetden kıl kadar ayrılmamışdır “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Yollarına hiçbir yenilik, bid’at karışdırmamışdır. Bunların yolunda, nefse uymamak, nefs mücâdelesi tâmdır. O hâlde, yolları en iyi, en fâideli yoldur. Çabuk ulaşdırıcıdır ve çok yükseklere ulaşdırmakdadır. Fekat son zemânlarda, bu yolu da bozanlar oldu. O büyüklerin izinden ayrılanlar çoğaldı. Değişiklikler, bid’atler yapıldı. Simâ’ ve raksa ve yüksek sesle zikre başladılar. Bunları, o büyüklerin niyyetlerini kavrıyamadıkları için yapdılar. Bid’atler karışdırmakla, zemâna uymakla, bu yolu dahâ kıymetlendirdiklerini, olgunlaşdırdıklarını sandılar. Bunlar ile, bu yolu yıkdıklarını, ellerinden kaçırdıklarını anlıyamadılar. Hakkı, doğruyu meydâna çıkaran ve insanı hidâyet yoluna kavuşduran ancak Allahü teâlâdır. [Yukarıdaki yazılardan anlaşılıyor ki, dünyâ ve âhıret se’âdetine kavuşmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okumak lâzımdır. Bu kitâbları bizlere bildiren ve tanıtan da imâm-ı Rabbânîdir. İmâm-ı Rabbânîyi bizlere tanıtan da Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleridir. Seyyid Abdülhakim-i Arvâsî hazretlerini tanıtan da, Hakîkat Kitâbevinin kitâblarıdır.]
Vücûd, lutf-i ilâhî, hayât, rahmet-i Kerîm,
Ağız, atıyye-i Rahmân, kelâm fadl-ı Kadîm!
Beden, binâ-yı Hudâ, rûh, nefha-i tekrîm,
Kuvvet, ihsân-ı kudret, duygular, Va’zı Hakîm,
Bu dünyâda bilseydim, ben neyim, hem neyim var?
3:39 minutes ( 1.69 MB)