Yollarının başında, sonu karışmış olunca, sonunun da, bu başlangıca uygun olması lâzım olur. Bu da, yalnız bu fakîrin bildirmekle şereflendiği bir sondur. Fârisî beyt tercemesi:
Pâdişâh, koca-karı kapısına, gelirse, ey yeğit, sen buna şaşma!
Bundan dolayı, Allahü teâlâya sonsuz hamd ve şükrler olsun!
Kardeşim! Yâ bu yoldan veyâ başka yollardan, bu son mertebeye erişen pekazdır. Eğer sayıları bildirilirse, bize yakın olanlar belki dağılmağa başlarlar. Uzak olanların inanmamalarına hiç şaşılır mı? Bütün bu ilerlemeler ve en son kavuşmalar, Allahü teâlânın sevgilisinin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât etemmühâ ve ekmelühâ” sadakası olarak ihsân olunmakdadır.
Bu yüksek yola mahsûs olan şeylerden biri:
1-(SEFER DER VATAN)dır. Vatanda ilerlemekdir. (Seyr-i enfüsî) de denir. Seyr-i enfüsî bütün tarîkatlerde de var ise de, bu seyr, ya’nî ilerlemek, yolun sonunda olur. Seyr-i âfâkînin konaklarını geçdikden sonra, bu seyre başlarlar. Bu yolda ise, işe seyr-i enfüsî ile başlanır. Bu seyr ile, seyr-i âfâkî de, birlikde gidilir. İşte, bu seyrin başlangıçda yapılması, nihâyetin başlangıca yerleşdirilmesidir. Bu yola mahsûs olanlardan başka biri de:
2-(HALVET DER ENCÜMEN)dir. Başkaları arasında, yalnız imiş gibi olmak demekdir. Sefer der vatandan hâsıl olur. Sefer der vatan nasîb olunca, başkaları arasında düşüncenin dağılması da, vatan gibi olan yalnızlığa sefer eder, gider. Dışardaki zihn dağınıklığı, kalbe sızamaz. Bu yalnızlık, başka tarîkatlerde, sona varanlarda da hâsıl olur. Fekat, bu yolda başlangıcda hâsıl olduğundan, bu tarîka mahsûs sayılmışdır. Halvet der encümen demek, vatan gibi olan yalnızlığın kapılarını kapamak, pencerelerini örtmek demekdir. Ya’nî, herkesin arasında, hiçbirini düşünmemek, kimse ile konuşmamakdır. Yoksa gözleri yummak, kıpırdamamak değildir. Bu yolda, bunlar yokdur. Kardeşim! Kendini bunları yapmağa zorlamak, yolun başında ve ortasındadır. Sona varanların, bunlar için kendini zorlaması gerekmez. Herkesin arasında iken kalbini toparlamış, gaflet arasında iken, huzûrdadır. Bunu yanlış anlamamalı. Sona varanlar için, herkesin arasında olmakla, yalnız olmak birdir sanmamalıdır. Doğrusu şöyledir ki, kalbinin huzûrda olmasında yalnızlık ve galabalık birdir. Böyle olmakla berâber, zâhirini de, kalbi gibi yaparak, zâhirini de tefrikadan, galabalıkdan kurtarırsa, elbet, dahâ iyi olur. Allahü teâlâ, Müzzemmil sûresinin sekizinci âyetinde, sevgili Peygamberine “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” meâlen, (Rabbinin esmâ-i hüsnâsını söyle ve insanlardan ayrıl, Onunla ol! Ondan başka hiçbir şeyi kalbinde bulundurma!) buyurdu.
Çok zemân olur ki, insanların arasında bulunmak lâzım olur. Çünki, insanlara karşı olan haklar, vazîfeler vardır. Bunları yapmak lâzımdır. Bunları yapmak için, insan arasına karışmak iyi olur. Fekat, kalbin Allahdan başka şeyleri düşünmesi hiçbir zemân câiz değildir. Çünki kalb, yalnız Allahü teâlâ için yaratılmışdır. İnsanın kalbini ve zâhirini ikişer kısma ayırırsak, bu dört parçadan üçü, Allah içindir. Ya’nî kalbin iki kısmı da ve zâhirin bir kısmı, Allah içindir.
4:24 minutes ( 2.04 MB)