209/210 168-Mektub

168
YÜZALTMIŞSEKİZİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, hâce Emkenegî hazretlerinin oğlu hâce Muhammed Kâsı­ma “kaddesallahü sirrehümel’azîz” yazılmışdır. Ebû Bekr-i Sıddîkın yolu­nun yüksekliği bildirilmekde, bu yolu bozanlardan acı acı şikâyet edil­mekdedir:

Bütün varlıkların yaratanı olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamber­lerin en üstününe “sallallahü aleyhi ve sellem” bizden salât ve selâm olsun! O yüce Peygamberin temiz Âline ve Eshâbının hepsine iyi düâlar olsun! Me­şâyıh-ı kirâmın yüksek soyundan olan ve Evliyânın bizlere kıymetli yâdi­gârı bulunan, siz mubârek evlâda bu yandan çok düâlar eder ve sonsuz say­gılarımızı sunarız. Sizlere kavuşmak arzûmuzu arz ederiz. Arabî beyt ter­cemesi:

Sevgiliye kavuşmak, ele geçer mi acabâ?

Yüksek dağlar ve korkunç tehlükeler var arada.

Yüksek bilginize sunarız ki, bu kıymetli yolun üstünlüğü ve bu yolun bü­yüklerinin yüksekliği, sünnete yapışdıkları ve bid’atlerden kaçındıkları içindir. Bunun içindir ki, bu yüksek yolun büyükleri, yüksek sesle zikr et­mekden bile sakınmışlardır. Kalb ile sessiz zikr etmeği emr buyurmuşlar­dır. Şarkı, kasîde, ilâhî gibi şeyler okumağı, raks, dans etmek gibi oyunla­rı ve Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz ve dört halîfesi “rıd­vânullahi aleyhim” zemânlarında olmıyan vecd ve tevâcüd, ya’nî kendin­den geçmek, şü’ûrsuz hareket ve sözleri yasak etmişlerdir. O büyükler zemânlarında bulunmıyan halvet ya’nî yalnız başına kalmak ve erba’în ya’nî kırk gün bir yere kapanıp çile çıkarmak yerine, insanlar arasında, kal­bini Allah ile bulundurmak se’âdetine kavuşmuşlardır. Sünnete yapışarak, çok kıymetli şeyler elde etmişlerdir. Bid’atden sakınarak, yüksek derece­lere kavuşmuşlardır. Bunun için, başka yoldan ilerleyenlerin, en son ele ge­çirdikleri şeyler, bu büyüklere, dahâ başlangıcda verilmiş, bunların yolu, bü­tün yollardan üstün olmuşdur. O büyüklerin sözleri, kalb hastalıklarına ilâc­dır. Onların, acıyarak bakışları ma’nevî hastalıklara şifâdır. Talebelerini bir bakışla, dünyâ ve âhırete düşkün olmakdan kurtarırlar. Çok kıymetli, yük­sek himmetleri, yardımları; sevenleri, kötülüklerden, ma’nevî çukurlardan çıkararak, ilâhî ni’metlere kavuşdurur. Fârisî iki beyt tercemesi:

Nakşibend büyükleri öyle, kılavuzdur, ki, yolcularını gizlice kavuşdurur.

Kuvvetli miknâtıs gibi, sevdiklerinden, halvet ve çile fikrini çeker, atdırır.

Fekat şimdi, bu yol ele geçmez olmuşdur. Örtülmüş, görünmez olmuş­dur. Bu yolda olduklarını söyleyenler, o büyüklerin izlerinden ayrılmış, o büyük ni’metleri elden kaçırmışlardır. Her yere baş vurmakda, kıymetli cev­herlere arka çevirip, birkaç saksı parçası ile oyalanmakdadırlar. Çocuklar gibi, taş toprakla oyalanmakdadırlar. Sıkıntılarından, şaşkınlıklarından, o büyüklerin yollarını unutmuşlardır. Kimisi, bağırarak zikr etmekde, kimi­si şarkılarla, kasîde okumakla ve oynamak, zıplamakla vakt geçirmekde­dir. Halk arasında, Allahü teâlâyı hâtırlayamadıklarından, kırk gün bir ye­re kapanıp halvet yapıyorlar. Dahâ çok şuna şaşılır ki, bu bid’atleri yapar­ken, o mubârek yolu kuvvetlendirdiklerini, olgunlaşdırdıklarını sanıyorlar. Bu yıkıcılıklarına, ta’mîr ve onarım diyorlar. Allahü teâlâ, bunlara akl ve insâf versin! Bu yolun büyüklerinin, yüksekliklerinin kokusunu bunlara du­yursun! Nûn sûresindeki ve Sâd sûresindeki âyet-i kerîmeler hurmeti için, sevgili Peygamberi ve onun temiz Âli hâtırı için “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ecma’în” bunları gaflet uykusundan uyandırsın! Böyle aslsız ve uydurma şeyler, buralarda yayılmışdır. Öyle olmuş ki, büyüklerin yolu büsbütün örtülmüşdür. Önüne gelen, reform yapmış, yenilikler ortaya çı­karmış, eski, ana yol unutulmuşdur. Bu acıklı hâli görerek, içim sızlıyor. Bu çöküntüyü, yüksek kapınızdaki hizmetcilerinize duyurmak istedim. Böy­lece, yüreğimdeki sıkıntıyı gidermeği düşündüm. Bilemiyorum ki, o yük­sek evlâdın hizmetinde, nasıl kimseler bulunmakdadır? Mubârek meclisi­nizde ne çeşid adamlar yer almakdadır? Fârisî beyt tercemesi:

Ciğeri yakan düşünceden gözüme uyku girmedi.

Acabâ o sevgilim, geceyi kimin ile geçirdi?

Allahü teâlâ, mubârek zâtınızı “rahmetullahi aleyh” bu belâların hep­sinden korusun! Bu bozuk ve yıkıcı akıntının, o şerefli kapınızdan içeri sız­masını önlesin!

Muhterem efendim! Bu yüksek yola reformlar, sapıklıklar, öyle sokul­du ki, bize karşı olanlar, eğer, bu yol bid’at yoludur, başdan başa sapıklık­dır deseler yeri vardır. Gece, teheccüd nemâzını büyük cemâ’at ile kılıyor­lar. Bu bid’atin, sünnet olan terâvîh gibi, câmi’lerde yapılmasına çalışıyor­lar. Bunu büyük bir ibâdet sanıyorlar. Herkesi böyle yapmağa çağırıyorlar. Bilmiyorlar ki, nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmanın mekrûh olduğunu fıkh âlimleri bildirmişdir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Allahü te­âlâ, o âlimlerin çalışmalarına bol bol iyilikler versin! Âlimlerden birkaçına göre, nâfile nemâzların cemâ’at ile kılınması mekrûh olmak için, herkese du­yurmak, herkesi çağırmak şartdır. Câmi’in bir köşesinde cemâ’at ile kılmak mekrûh olmaz demişlerdir. Cemâ’at üç kişiden çok olursa mekrûh olacağı­nı söz birliği ile bildirmişlerdir. Bundan başka, teheccüd nemâzını onüç rek’at kılıyorlar. Oniki rek’atini ayakda kılıyorlar. İki rek’at da oturarak kılıyor­lar. Bu iki rek’at, bir rek’at yerine geçer diyorlar. Oturarak kılınan nemâ­zın sevâbı, ayakda kılınan nemâz sevâbının yarısı olur sanıyorlar. Böyle bil­meleri ve böyle yapmaları da, sünnete uygun değildir. Peygamberimiz “sal­lallahü aleyhi ve sellem” onüç rek’at kıldı ise de, bunun üç rek’ati vitr ne­mâzı idi. Vitr nemâzı üç rek’at olduğu için teheccüd nemâzı tek rek’at oldu. Yoksa bunların zan etdikleri gibi değildir. Fârisî beyt tercemesi:

Sakındım lâfı uzatmakdan, iki gözüm!

kalbini kırmıyayım, yoksa, çokdur sözüm.

Ne kadar şaşılır ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin en çok bulunduğu Mâverâ­ünnehrde, böyle bid’atler değer kazandı ve bu cins bid’atler meydâna çık­dı. Hâlbuki, biz fakîrler islâmiyyet bilgilerini, o büyüklerin hareketlerin­den almakdayız. Allahü teâlâ doğruyu bildiricidir. Allahü teâlâ bizi ve si­zi Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” islâmiyyeti cadde­sinden ayırmasın ve bu düâya âmîn diyene Allahü teâlâ merhamet eylesin!

İlâhî nedir bu aşk, yakdı cismü cânımı?

Bundaki zevk başkadır, duyulur izhâr olmaz.

Ne tarafa giderim, bırakıp sultânımı,

Seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!