Onlar, düâ ederken, putlarını, Allahın düşmânlarını araya korlar. Onlardan düâ beklemenin kötülüğünün çirkinliğinin nereye kadar uzandığını, müslimânlığın temelinden yıkılıp, kokusunun bile kalmayacağını buradan anlamalıdır. Büyüklerden biri buyuruyor ki: (Sizden biriniz divâne olmadıkca, tâm müslimân olamazsınız). Burada (Divâne olmak), islâmiyyeti yaymak için çalışmak, çabalamak ve bu arada kendi fâidesini ve zararını hâtırına bile getirmemek demekdir. Müslimânlığa dokunmasın da, her ne olursa olsun, olmayan da olmasın! Yeter ki, müslimânlığa bir zarar olmasın! Müslimânlık demek, Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin râzı olduğu, beğendiği şeyler demekdir. Allahü teâlânın râzı olduğu şeyden dahâ kıymetli ne olabilir? Allahü teâlânın Rabbimiz olmasına ve İslâmiyyetin dînimiz olmasına ve Muhammed aleyhisselâmın Peygamberimiz olmasına râzı olduk, sevindik. Fârisî mısra’ tercemesi:
Beni bu yoldan ayırma yâ Rabbî!
Peygamberlerin efendisi olan Muhammed “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâtü efdalühâ” hurmetine beni müslimân olarak yaşat ve müslimân olarak öldür yâ Rabbî!
Vakt dar olduğu için, bilmesi çok lâzım ve zarûrî olan şeyleri ancak kısaca yazdım, gönderiyorum. Bundan sonra, eğer cenâb-ı Hak nasîb ederse, bundan dahâ geniş ve uzun yazar, gönderirim.
İslâm ile küfr birbirinin zıddı oldukları, bir arada bulunamayacakları gibi, âhıret de, dünyânın zıddıdır. Dünyâ ile âhıret, bir arada bulunamaz. Âhıreti kazanmak için, dünyâyı terk etmek lâzımdır. Ya’nî, dünyâya düşkün olmamak lâzımdır. [Dünyânın ne demek olduğu, yetmişüçüncü [73] mektûbda bildirilmişdir. Dünyâ, Allahü teâlânın beğenmediği, yasak etdiği şeyler demekdir.] Dünyâyı terk etmek iki dürlüdür: Birincisi, mubâh olan şeylerin hepsini de terk edip, yalnız yaşamak için ve dînini korumak için zarûrî lâzım olan mubâhları kullanmakdır. Dünyâyı böyle terk etmek çok kıymetli ve çok fâideli ise de, çok güçdür.
Dünyâyı terk etmenin ikincisi, harâm olan ve şübheli olan şeylerden sakınmak ve yalnız mubâhları kullanmakdır. Dünyâyı böyle terk etmek de, hele bu zemânda, çok kıymetlidir. Fârisî beyt tercemesi:
Gök, Arşa nazaran pek aşağıdır,
Toprağa göre ise, çok yüksekdir.
Hiç olmazsa, bu ikinci şekle göre dünyâyı terk etmelidir. Allahü teâlânın harâm dediği, yasak etdiği şeylerden sakınmalıdır. Meselâ, erkekler altın ve gümüş eşyâ kullanmamalı ve hâlis ipek kumaşdan elbise ve çamaşır giymemelidir. Altın ve gümüş eşyâ süs için muhâfaza olunursa câizdir. Bunları kullanmak harâmdır. Meselâ, bunlarla birşey içmek, bunlar içinden birşey yimek, koku ve sürme kutuları [kalem, sâat] yapmak gibi kullanmak harâmdır.
[Altından ve gümüşden yapılmış yüzük, bileyzik, küpe ve gerdanlık gibi süs eşyâsını kadınların kullanmaları câizdir. Fekat, bunları sokakda ve yabancı erkekler yanında örtmeleri lâzımdır.
3:47 minutes ( 1.75 MB)