202 163-Mektub

Onlar, düâ ederken, putlarını, Al­lahın düşmânlarını araya korlar. Onlardan düâ beklemenin kötülüğünün çir­kinliğinin nereye kadar uzandığını, müslimânlığın temelinden yıkılıp, koku­sunun bile kalmayacağını buradan anlamalıdır. Büyüklerden biri buyuru­yor ki: (Sizden biriniz divâne olmadıkca, tâm müslimân olamazsınız). Bu­rada (Divâne olmak), islâmiyyeti yaymak için çalışmak, çabalamak ve bu ara­da kendi fâidesini ve zararını hâtırına bile getirmemek demekdir. Müslimân­lığa dokunmasın da, her ne olursa olsun, olmayan da olmasın! Yeter ki, müs­limânlığa bir zarar olmasın! Müslimânlık demek, Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin râzı olduğu, beğendiği şeyler demekdir. Allahü teâlânın râzı olduğu şeyden dahâ kıymetli ne olabilir? Allahü teâlânın Rabbimiz ol­masına ve İslâmiyyetin dînimiz olmasına ve Muhammed aleyhisselâmın Peygamberimiz olmasına râzı olduk, sevindik. Fârisî mısra’ tercemesi:

Beni bu yoldan ayırma yâ Rabbî!

Peygamberlerin efendisi olan Muhammed “aleyhi ve alâ âlihi minessa­levâtü efdalühâ” hurmetine beni müslimân olarak yaşat ve müslimân ola­rak öldür yâ Rabbî!

Vakt dar olduğu için, bilmesi çok lâzım ve zarûrî olan şeyleri ancak kı­saca yazdım, gönderiyorum. Bundan sonra, eğer cenâb-ı Hak nasîb eder­se, bundan dahâ geniş ve uzun yazar, gönderirim.

İslâm ile küfr birbirinin zıddı oldukları, bir arada bulunamayacakları gi­bi, âhıret de, dünyânın zıddıdır. Dünyâ ile âhıret, bir arada bulunamaz. Âhı­reti kazanmak için, dünyâyı terk etmek lâzımdır. Ya’nî, dünyâya düşkün ol­mamak lâzımdır. [Dünyânın ne demek olduğu, yetmişüçüncü [73] mektûb­da bildirilmişdir. Dünyâ, Allahü teâlânın beğenmediği, yasak etdiği şeyler demekdir.] Dünyâyı terk etmek iki dürlüdür: Birincisi, mubâh olan şeyle­rin hepsini de terk edip, yalnız yaşamak için ve dînini korumak için zarû­rî lâzım olan mubâhları kullanmakdır. Dünyâyı böyle terk etmek çok kıy­metli ve çok fâideli ise de, çok güçdür.

Dünyâyı terk etmenin ikincisi, harâm olan ve şübheli olan şeylerden sa­kınmak ve yalnız mubâhları kullanmakdır. Dünyâyı böyle terk etmek de, hele bu zemânda, çok kıymetlidir. Fârisî beyt tercemesi:

Gök, Arşa nazaran pek aşağıdır,

Toprağa göre ise, çok yüksekdir.

Hiç olmazsa, bu ikinci şekle göre dünyâyı terk etmelidir. Allahü teâlâ­nın harâm dediği, yasak etdiği şeylerden sakınmalıdır. Meselâ, erkekler al­tın ve gümüş eşyâ kullanmamalı ve hâlis ipek kumaşdan elbise ve çamaşır giymemelidir. Altın ve gümüş eşyâ süs için muhâfaza olunursa câizdir. Bunları kullanmak harâmdır. Meselâ, bunlarla birşey içmek, bunlar için­den birşey yimek, koku ve sürme kutuları [kalem, sâat] yapmak gibi kul­lanmak harâmdır.

[Altından ve gümüşden yapılmış yüzük, bileyzik, küpe ve gerdanlık gi­bi süs eşyâsını kadınların kullanmaları câizdir. Fekat, bunları sokakda ve yabancı erkekler yanında örtmeleri lâzımdır.