440/441/442 288-Mektub

288
İKİYÜZSEKSENSEKİZİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, seyyid Enbiyâ-i Mankpûrîye yazılmışdır. Nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmak câiz olmadığı bildirilmekdedir:

Bizleri, Peygamberlerin en üstününe uymakla şereflendiren ve dinde bid’atler çıkarmakdan koruyan yüce Allaha hamd olsun! Dalâlet, sapıklık yuvalarını yıkan ve hidâyet sancağını dalgalandıran Resûle ve Onun temiz Âline ve seçilmiş Eshâbının hepsine salât ve selâm olsun! Zemânımızda âlim olsun, câhil olsun, müslimânların çoğu, nâfile ibâdetleri yapmağa çok önem veriyorlar. Farzları yapmakda gevşek davranıyorlar. Farzların içinde bulu­nan sünnetleri ve müstehâbları gözetmiyorlar. Nâfilelere kıymet veriyorlar. Farzları aşağı görüyorlar. Farz nemâzları müstehâb olan zemânlarında kı­lan yok gibidir. Sünnet olan cemâ’atin çoğalmasına, hattâ nemâzı cemâ’at ile kılmağa aldırış etmiyorlar. Farzları, gevşeklikle, üşenerek kılmakla, va­zîfeyi bitirdiklerini sanıyorlar. Aşûre gününe, Berât gecesine, Receb ayının yirmiyedinci gecesine ve bu ayın, Regâib gecesi dedikleri ilk Cum’a gece­sine çok önem veriyorlar. Bu zemânlarda, büyük cemâ’atlerle nâfile nemâz­lar kılıyorlar. Bu cemâ’atleri iyi ve güzel sanıyorlar. Bunların, şeytânın al­datması olduğunu, günâhları sevâb olarak gösterdiğini anlıyamıyorlar.

Şeyh-ul-islâm Usâmeddîn İsferâînî Hirevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Şerh-i Vikâye hâşiyesi)nde, (Nâfileleri cemâ’at ile kılmak ve farz nemâz­ları cemâ’atsiz, yalnız kılmak, şeytânın aldatmalarından biridir) buyuruyor.

Nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmak mekrûh, kötü olan bid’atlerdendir. Son Peygamberin “aleyhi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelü­hâ”, (Bir kimse, dînimizde bulunmıyan birşeyi, meydâna çıkarırsa, o şey kö­tüdür) hadîs-i şerîfinde bildirdiği bid’atlerdendir. Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmanın mekrûh olduğu fıkh kitâblarının çoğunda yazılıdır. Herkes çağ­rılır, büyük cemâ’at yapılırsa, mekrûh olur diyenler de vardır. Buna göre, her­kese haber vermeden, câmi’in bir köşesinde, bir iki kişi cemâ’at ile kılarsa mekrûh olmaz. Üç kişi kılarsa mekrûh olur ve olmaz da diyenler oldu. Dört kişinin cemâ’at ile nâfile kılması, sözbirliği ile mekrûhdur denildi. Doğrusu böyledir diyenler de oldu. (Sirâciyye) fetvâ kitâbında, terâvîh ve güneş tu­tulması nemâzlarından başka olan nâfileleri cemâ’at ile kılmanın mekrûh ol­duğu bildirilmekdedir. (Gıyâsiyye) fetvâ kitâbında, Şeyh-ul-imâm Serahsî “ra­hime-hullah” buyuruyor ki, (Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmak, Ramezândan başka zemânlarda, herkes çağrılırsa, mekrûh olur. Bir iki kişi imâma uyar­sa mekrûh olmaz. Üç kişi olursa şübhelidir. Dört kişi olursa, sözbirliği ile mek­rûh olur) dedi. (Hülâsa) kitâbında, (Nâfile nemâzı cemâ’at ile kılmak, her­kesi çağırarak olursa, mekrûhdur. Ezân ve ikâmet okunmadan, câmi’in bir köşesinde kılınırsa, mekrûh olmaz) diyor. Şems-ül eimme-i Hulvânî buyur­du ki, (İmâmdan başka üç kişi ise, sözbirliği ile mekrûh olmaz. Dört kişi ise, mekrûh olur da denildi, olmaz da denildi. Fekat, mekrûh olması dahâ doğ­rudur. Şâfi’î fetvâlarında, nâfile yalnız Ramezânda cemâ’at ile kılınır. Her­kese haber verilirse, ya’nî ezân ve ikâmet okunursa, bu da mekrûh olur. Kim­seyi çağırmadan ve bir iki kişi kılarsa mekrûh olmaz. Üç kişi olursa, şübhe­lidir. Cemâ’at dört kişi olursa, sözbirliği ile mekrûh olur) diyor. Böyle haber­ler dahâ pekçokdur. Fıkh kitâbları bu haberlerle doludur. Sayı bildirmiye­rek mekrûh olmaz diyen bir haber işitilirse, bunu yukarıda bildirdiğimiz gi­bi anlamak lâzımdır. Genel olarak bildirileni, şartlı olarak anlamalı, iki üç kişi için câiz olduğu bildirilmişdir demelidir. Çünki, hanefî mezhebindeki üsûl kitâblarında, şartsız olarak bildirilen, şartsız bırakılır ise de, şartsız bildiri­len haberlerden, şartlısını anlamak câiz, hattâ lâzım olduğu da bildirilmişdir. Şartlı olarak anlamadığımızı, şartsız olduğunu anladığımızı bir an için düşü­nürsek, bu şartsızlık yukardaki şartlı haberlere aykırı olur. İki kuvvetli ha­ber, birbirini bozmuş olur. Hâlbuki, bu iki haberin kuvveti eşid değildir. Çün­ki, mekrûh olduğunu bildiren haberler hem dahâ çokdur, hem de beğenilmiş ve fetvâ hâlini almışlardır. Câiz diyen haberler böyle değildir. İki haber de kuvvetlidir dersek, birşeyin hem mekrûh, hem de mubâh olduğunu bildiren haberler olunca, mekrûh olduğu kabûl edilir. Böylece ihtiyât gözetilmiş olur. (Üsûl-i fıkh) âlimleri böyle buyurmuşdur.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldı ki, Aşûre günü ve Berât ve Regâ­ib geceleri, câmi’lerde toplanarak cemâ’at ile nemâz kılan yüzlerle kişiler, bu toplantılarla sevâb kazandıklarını sanıyorlar ise de, bunlar fıkh âlimle­rinin sözbirliği ile mekrûh dedikleri işi işlemekdedirler. Mekrûhu iyi bilmek ise, büyük cinâyetlerdendir. Çünki, harâmı mubâh bilmek, küfr olur. Mek­rûhu mubâh bilmek, ondan bir basamak aşağıdır. Bu işin çirkinliğini iyi an­lamalıdır. Mekrûh olmakdan kurtulmak için, ezân ve ikâmet okumadıkla­rını ileri sürüyorlar. Evet, ezân okumayınca mekrûh olmıyacağını bildiren birkaç haber vardır. Fekat, bir iki kişi olmak ve câmi’in bir köşesinde kıl­mak şartı ile mekrûh olmaz demişlerdir. Böyle olmazsa, bu âlimlere göre de mekrûh olur. Haber vermek, yalnız ezân ve ikâmet demek değildir. Birbirlerine söylemekle de olur. Böylece binlerle kimse, nâfile kılacakla­rını birbirlerine yaymakdadırlar. Aşûre günü ve sayılı zemânlarda mahal­le mahalle, birbirlerine haber veriyorlar. Filân şeyhin, filân imâmın câmi’i­ne gidelim, cemâ’at ile nemâz kılınacak diyorlar. Böyle haberleşmek, ezân­dan ve ikâmetden dahâ kuvvetli olmakdadır. Haber vermek şartı, tâm ye­rine gelmekdedir. Haberleşmenin ezân ve ikâmetle olacağını açıklıyan birkaç habere uysak bile, yukarıda bildirdiğimiz gibi, bir iki kişinin câmi’ köşesinde kılması şartı da vardır.

Şunu da bildirelim ki, nâfile ibâdetleri gizli yapmak lâzımdır. Böylece, riyâ ve gösteriş tehlükesi olmaz. Cemâ’at ile kılmak böyle değildir. Farz­ları açıkca yapmak, herkese göstermek lâzımdır. Çünki farzlarda gösteriş lekesi olmaz. Bunları cemâ’at ile kılmak, bunun için uygundur. Bundan baş­ka, cemâ’atin çok olması, fitne uyandırır. Bunun içindir ki, Cum’a nemâ­zında sultânın veyâ vekîlinin bulunması şart olmuşdur. Böylece, fitne çık­mak tehlükesi ortadan kalkmış olur. Bu mekrûh cemâ’atlerde fitne uyan­ma korkusu dahâ çokdur. Bu bakımdan da, bu toplantılar, islâmiyyete uy­gun değildir. Yasakdır. Hadîs-i şerîfde “alâ sâhibihessalâtü vesselâm”, (Fitne uykudadır. Bunu uyandırana, Allah la’net eylesin!) buyuruldu. Bü­tün bunlardan anlaşılıyor ki, islâm vâlîlerinin, hâkimlerinin ve koruyucu kimselerin, böyle toplantıları dağıtmaları lâzımdır. Bunun için sıkı davran­maları, sıkışdırmaları yerinde olur. Böylece, fitneye yol açan bir bid’at, or­tadan kaldırılmış olur. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Doğru yo­lu gösteren ancak Odur.