341 260-Mektub

Fenâ ve Bekâ ile şereflendirirler. Fârisî mısra’ tercemesi:

Herkesin işini bitirmek için, birini seçer.

Bu yolda yetişmek ve başkalarını yetişdirmek aks ile, uzakdan te’sîr ede­rek olur. Tâlib, yol gösteren Rehberine “kaddesallahü teâlâ sirrehül’a­zîz” karşı kalbindeki muhabbet bağı ile, her ân onun gibi olmakdadır. On­dan aks eden, yayılan nûrlar ile temizlenir. Bunları anlamasına lüzûm yokdur. Nûrları saçan da, alan da bilmez. Güneş ışınları karşısında, her ân olgunlaşan, tatlılaşan karpuzun, bu değişikliğini bilmesine ne lüzûm var­dır? Güneş de, karpuzu olgunlaşdırdığını bilmez. Evet, başka yollarda ça­balayarak ilerliyenlerin, bunu bilmesi lâzımdır. Eshâb-ı kirâmın yolu olan bizim yolumuzda, ilerlemeği ve çekip götürmeği bilmek hiç lâzım değildir. Bununla berâber, bu yolun sürücüsü gibi olan önderi, derin ilm ve çok ma’ri­fet sâhibidir. Bunun içindir ki, bu yüksek yolda, diriler ve ölüler, büyükler ve çocuklar, gençler ve ihtiyârlar, kavuşmakda müsâvîdirler. Hepsi, sevgi bağları ile veyâ o ni’met sâhibinin kalbi ile çekmesi ile, isteklerinin sonu­na varırlar. Bu, Allahü teâlânın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Al­lahü teâlâ, çok büyük ihsân sâhibidir.

Sona varmış olanın bilgisi olmaz ise de, hârikalar, kerâmetler gösterir. Çok olur ki bunların hâsıl olması, kendi isteği ile değildir. Çoğundan ha­beri bile olmaz. Herkes, Onun “rahmetullahi teâlâ aleyh” kerâmetlerini gö­rür. Onun ise haberi yokdur. Sona ermiş olanda ilm yokdur demek, hiçbir hâlini bilmez demek değildir. Her birini ayrı ayrı inceden inceye bilmez de­mekdir. Bunu yukarıda kısaca bildirmişdik. Onun hidâyet nûru, mürîdle­rine vâsıtasız olarak veyâ bir, yâhud birkaç vâsıta ile, onun yoluna bağlı kal­dıkları müddetçe akar. Onun yolunu değişdirerek, bozarak kirletirlerse [ve reformlar, bid’atler yaparak yıkmağa başlarlarsa], feyz kesilir. Ra’d sûre­sinin onikinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Bir millet, kendi işlerini bozmaz­sa, Allahü teâlâ da, onlara olan ni’metlerini değişdirmez!) buyuruldu. Ne kadar çok şaşılır ki, tarîkatcılar yapdıkları değişiklikleri, reformları, bu yo­lu düzeltmek, olgunlaşdırmak sanıyorlar. Noksânlarını temâmlıyoruz diyor­lar. Bilmiyorlar ki, temâmlamak ve olgunlaşdırmak, her câhilin yapacağı iş değildir. Birşey eklemek, her ahmağa yakışacak şey değildir. Fârisî beyt ter­cemesi:

Kıldan ince ma’nâlar var, kulağını eyle yakın! her kürsîde nutk çekeni, birşey bilir sanma sakın!

Sünnetlerin nûrunu, bid’atlerin zulmetleri ile örtdüler. Resûlullahın milletinin parlaklığını “alâ masdarihessalâtü vesselâmü vettehıyye” yeni ye­ni işlerin kirleri ile söndürdüler. Dahâ da çok şaşılır ki, birçokları, bu ye­nilikleri, bu reformları, güzel görüyorlar. Bid’atlere (Hasene) adını takıyor­lar. Bu bid’atlerle, dîni yükseltiyoruz, islâmiyyetin noksânlarını temâmlı­yoruz diyorlar. Herkesin bu bid’atleri yapmasını körüklüyorlar. Allahü te­âlâ bunları doğru yola getirsin! Bilmiyorlar ki, din bu bid’atlerden önce kâ­mil olmuşdu. Allahü teâlânın ni’meti temâm olmuşdu. Allahü teâlâ, bu din­den râzı olmuşdu. Mâide sûresinin üçüncü [3] âyetinde meâlen,