434 287-Mektub

Bu­nun için, Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem”, vilâyet kemâllerinin fey­zinin gelmesinde hiçbirşey perde olmamakdadır. Vücûdün feyzinin gelme­sinde ise, sıfatların Zâtdaki kâbiliyyetleri perde olmakdadır. Bu, yukarda bildirildi.

Süâl: Şü’ûn ve bunların kâbiliyyetleri, akl ile düşünülür şeyler olunca, zihnde var olurlar. İlm, bunlara perde olur. Bununla berâber, sıfatların per­deleri dışarda, şü’ûnun perdeleri ilmde olmaz mı?

Cevâb: Zihnde var olan şey, dışarda var olan iki şey arasında perde ola­maz. Dışarda var olan şeye, yine dışarda var olan şey perde olur. Zihnde var olan şey, perde olsa bile, ba’zı ma’rifetler hâsıl olunca, bu perde aradan kalkar. Dışarda var olan perde ise, aradan hiç kalkmaz.

Yukardaki bilgilerden anlaşılıyor ki, Muhammedî olan kimsenin (Seyr-i ilal­lah) denilen yolculuğunun sonu, onun rabbi olan isme kadardır. Bu ism de, şânın zıllidir. Bu ismde fenâ buldukdan sonra (Fenâ-fillah) makâmına kavuş­makla şereflenir. Eğer bu ismde bâkî olursa (Bekâ-billah) makâmına kavu­şur. Bu Fenâya ve Bekâya kavuşmakla (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye” vilâyetinin birinci mertebesine ayak basmış olur. Muhammedî olmıyan bir Velî, rabbi olan sıfata ve o sıfatın kâ­biliyyetine yetişir. Eğer kavuşmuş olduğu bu ismde, ya’nî sıfatda ve kâbiliy­yetde fânî oldu ise, ona (Fânî-fillah) denilemez. Bunun gibi, bu ismde bekâ bulunca da, (Bâkî-billah) değildir. Çünki (Allah) ismi bütün şü’ûnları ve sı­fatları bulunan bir mertebenin ismidir. Şü’ûnun Zâtdan başka olması, akl ile olduğundan, şü’ûn Zâtdan ve birbirlerinden başka değildir. Bundan dolayı şü’ûnda bir bakımdan Fenâ bulmak, her bakımdan Fenâ bulmak olur. Belki de, Zât-i teâlâda Fenâ bulmak olur. Bunun gibi, şü’ûnda bir bakımdan Bekâ bulmak, her bakımdan Bekâ bulmak olur. Bundan dolayı, böyle olunca (Fâ­nî-fillah) ve (Bâkî-billah) demek doğru olur. Hâlbuki sıfatlarda böyle değil­dir. Çünki sıfatlar, Zâtdan ayrı olarak dışarda vardır. Bunlar, Zât-i teâlâdan ve birbirlerinden başkadırlar. Bir sıfatda Fenâ bulmakla, her sıfatda Fenâ bul­muş olmaz. Sıfatlarda Bekâ bulmak da böyledir. Bunun için, böyle fanî ola­na, Fânî-fillah denilemez. Belki, yalnız fânî ve yalnız bâkî denilebilir. Yâhud, sıfatın ismi söylenerek denilir. İlm sıfatında fânî veyâ bu sıfatla bâkî gibi de­nilir. Bundan anlaşılıyor ki, Muhammedî olan Evliyânın “kaddesallahü teâ­lâ esrârehümül’azîz” Fenâsı tâmdır. Bekâsı da kâmildir.

Muhammedî olan Velî, şü’ûna doğru yükselir. Şü’ûnun bu âlemle hiç il­gisi yokdur. Çünki âlem, sıfatların zıllidir. Şü’ûnun görüntüsü değildir. Bundan dolayı sâlikin şânda Fenâsı, onun tâm Fenâsı olur. Öyle olur ki, sâ­likin varlığı ve eseri, izi hiç kalmaz. Bekâsında da, bütün varlığı, o şân ile bâkî olur. Sıfatda fânî olan böyle değildir. Kendisi ve eseri büsbütün yok olmaz. Çünki, sâlikin varlığı o sıfatdandır ve o sıfatın zıllidir. Aslın görün­mesi, kendi zıllini büsbütün yok etmez. Hâsıl olan Bekâ da, Fenâsı kadar­dır. Bundan dolayı, Muhammedî olan Velî insanlık sıfatlarına geri dönmez. Koğulmak korkusundan mahfûzdur. Çünki, kendisinden büsbütün geç­mişdir. Hak teâlâ ile bâkî olmuşdur. Bu makâmdan geri dönmek olamaz. Sıfatlarda Fenâ bulmak, böyle değildir. Çünki bu Fenâda, sâlikin varlığı­nın eseri izi yok olmadığı için geri dönebilir. Vâsıl olan Velînin insanlık sı­fatlarına dönmesi câiz olur diyen ve olmaz diyen âlimler vardır.