164 114-Mektub

114
YÜZONDÖRDÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, sofî Kurbana yazılmış olup Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma uymağa teşvîk eylemekdedir:

Cenâb-ı Hak, hepimizi, dünyâ ve âhıretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafâya “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmak se’âdetiyle şereflendirsin! Çünki cenâb-ı Hak, Ona tâbi’ olmağı, Ona uymağı çok sever. Ona uymanın ufak bir zer­resi, bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhıret ni’metlerinden dahâ üstün­dür. Hakîkî üstünlük, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi’ olmakdır ve insân­lık şerefi ve meziyyeti, Onun islâmiyyetine uymakdır. [(Sünnet) kelimesi, üç ayrı ma’nâya gelir. Burada, islâmiyyet demekdir.]

Meselâ, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, ona uy­maksızın, birçok geceleri ibâdetle geçirmekden, kat kat dahâ kıymetlidir. Çünki (Kaylûle etmek) ya’nî öğleden önce biraz yatmak, âdet-i şerîfesi idi. Meselâ, Onun dîninin emr etdiği için, bayram günü oruc tutmamak ve yiyip içmek, Onun yolunda bulunmayıp senelerce tutulan oruclardan dahâ kıymet­lidir. İslâmiyyetin emri ile fakîre verilen az bir şey ki, buna zekât denir, ken­di arzûsu ile, dağ kadar altın sadaka vermekden dahâ efdaldir. Emîr-ül­mü’minîn Ömer “radıyallahü anh”, bir sabâh nemâzını cemâ’at ile kıldıkdan sonra, cemâ’ate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu: Eshâbı dediler ki, (Ge­celeri sabâha kadar ibâdet ediyor. Belki şimdi uyku basdırmışdır). Emîr-ül­mü’minîn buyurdu ki, (Keşki bütün gece uyuyup da, sabâh nemâzını cemâ’at ile kılsaydı, dahâ iyi olurdu). İslâmiyyetden sapıtmış olanlar, sıkıntı çekip ve mücâhede edip, nefslerini ve kötü arzûlarını körletiyor ise de, bu dîne uy­gun yapmadıklarından kıymetsizdir ve hakîrdir. Eğer bu çalışmalarına üc­ret hâsıl olursa, dünyâda birkaç menfe’atden ibâret kalır. Hâlbuki, dünyâ­nın hepsinin kıymeti ve ehemmiyyeti nedir ki, bunun birkaçının i’tibârı ol­sun. Bunlar, meselâ çöpçüye benzer ki, çöpçüler herkesden dahâ çok çalı­şır ve yorulur. Ücretleri de herkesden aşağıdır. İslâmiyyete tâbi’ olanlar ise, latîf cevâhir ve kıymetli elmaslar ile meşgûl olan mücevherciler gibidir. Bunların işi az, kazançları pek çokdur. Ba’zan bir sâatlik çalışmaları, yüzbin­lerle senenin kazancını hâsıl eder. Bunun sebebi şudur ki, islâmiyyete uygun olan amel, Hak teâlânın makbûlüdür, mardîsidir, çok beğenir.

İslâmiyyete uymıyan şeylerin hiçbirisini Hak teâlâ sevmez, beğenmez. Sevilmeyen, beğenilmeyen şeye sevâb verilir mi? Belki cezâya sebeb olur. Bu incelik, dünyâ işlerinde de vardır. Biraz düşünülürse anlaşılır. O hâlde, se’âdet-i ebediyyeyi ele geçirten sermâye, Peygamberimizin “sallallahü aley­hi ve sellem” dînine yapışmakdır. Bütün zarar ve fesâdların başı, islâmiy­yetden ayrılmakdır. Vesselâm.