035 18-Mektub

İnsanlara din gönderilmesi ve emrler, yasaklar yapılması, onlarda kudret ve irâde bu­lunduğu içindir. Taşda enerji varsa da irâde yokdur. Fekat, insanların irâ­desini de Allahü teâlâ yaratdığı için ve bu irâdenin işin yapılmasında te’sî­ri olmadığı için, bu irâdeleri de ölü gibidir.

İrâdenin yalnız şu kadar te’sî­ri vardır ki, iş, kulun irâdesinden sonra yaratılmakdadır. Allahü teâlânın âdeti böyledir. İnsanların kudreti te’sîr ediyor denirse, kudretdeki bu te’sî­rini de Allahü teâlâ yaratmakdadır. Kudreti yaratdığı gibi, bunun te’sîrini de yaratmakdadır. Mâverâ-ün-nehr âlimleri, kudret te’sîr eder dediler ise de, bu te’sîrde kudretin ihtiyârı hiç yokdur. Te’sîri, cansızın hareketi gibi­dir. Bir kimse, yukarıdan atılan bir taşın bir hayvanı öldürdüğünü görse, bu kimse, taşın cimâd, cansız olduğunu bildiği gibi, onun hareketini ve bu ha­reket enerjisinin öldürmesini de cimâd bilir. Görülüyor ki, mahlûkların ken­dileri de, sıfatları da ve işleri de hep cimâddırlar, ölüdürler. Diri olan, herşeyi varlıkda durduran, işitici, görücü, bilici olan ve her dilediğini ya­pan, yalnız Allahü teâlâdır. Kehf sûresinin yüzonuncu [110] âyet-i kerîme­sinde (Ey sevgili Peygamberim, onlara söyle! Rabbinin kelimelerini yazmak için deniz mürekkeb olsa, Rabbinin kelimeleri bitmeden, o deniz ve onun gibi bir dahâ deniz biterler) buyuruldu. Çok saygısızlık yapdım. Sonsuz atıl­ganlık yapdım. Ne yapayım? Her bakımdan güzel olanı anlatan söz de gü­zel olduğu için ne kadar uzarsa, o kadar tatlı oluyor. Onu anlatan sözler gü­zel oluyor. Allahü teâlâdan konuşmağa ve Onun yüce adını dilime almağa hiç lâyık değil isem de, kendimi tutamıyorum. Fârisî beyt tercemesi:

Ağzımı gül suyu ile binlerce yıkasam,

İsmini söylemeğe yine lâyık olamam.

Fârisî mısra’ tercemesi:

Köle olan haddini bilmelidir.

Yüksek teveccüh ve ihsânlarınıza sığınıyorum. Çürüklüğümü, aşağılığı­mı nasıl bildireyim? Her gelen lutüfler, ihsânlar, hep yüksek teveccüh ve merhametinizden hâsıl olmakdadır. Yoksa, Fârisî mısra’ tercemesi:

Ben hep o eski Ahmedim.

Meyân Şâh Hüseyn, tevhîd-i vücûdî yolundadır. Bundan çok tad al­makdadır. Onu bu yoldan çıkararak hayret makâmına kavuşdurmak istiyo­rum. Çünki maksad, oraya kavuşmakdır. Muhammed Sâdık, küçük olduğu için, kendini hiç tutamıyor. Eğer yolculukda yanımızda bulunursa çok te­rakkî edecekdir. (Dâmen-i Kûh) ya’nî dağ eteği denilen yere giderken ya­nımızda idi. Çok şeyler kazandı. Hayret makâmına kavuşdu. Bu makâmda fakîre çok benzemekdedir. Şeyh Nûr da, bu makâmda çok ilerledi. Bu fa­kîrin yakınlarından bir genç vardır. Onun hâli çok yüksekdir. Tecelliyât-i Berkıyyeye yaklaşdı. Yaradılışı buna çok uygundur.

Geçdi, isyân ile ömrüm, neye hâlim varacak?

Sızlıyor yaralı gönlüm, onu yokdur saracak.

Mahşer yerinde, zebânîler elinden, yâ Rab!

Eğer etmezsen, inâyet, beni kim kurtaracak?