323 259-Mektub

259
İKİYÜZELLİDOKUZUNCU MEKTÛB

Bu mektûbu oğlu, aklî ve naklî ilmlerde yükselmiş, hâce Muhammed Sa’îd “rahmetullahi aleyh” hazretlerine yazmışdır. Peygamberler “aleyhi­müssalevâtü vetteslîmât” gönderilmesinin fâideleri ve aklın yalnız başına Allahü teâlâyı tanıyamıyacağı ve dağda büyümüş ve câhillik zemânında ya’nî Peygamber gönderilmemiş olan zemânlarda yaşamış kâfirlerin ve kâ­fir memleketlerinde ölen kâfir çocuklarının âhıretde ne olacakları ve dün­yânın her yerine, meselâ eski hindlilere Peygamberler gelmiş olduğu bil­dirilmekdedir:

Allahü teâlâya sonsuz hamd olsun ki, bizleri müslimân olmakla şeref­lendirdi. O, doğru yolu göstermeseydi, kim bulabilirdi? Onun Peygamber­lerine “aleyhimüssalevâtü vesselâm” inanırız. Hepsi doğru söylemişdir.

Allahü teâlânın, insanlara Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vesse­lâm” göndermesi en büyük ni’metdir. Bu iyiliğin şükrü, hangi ağız ile ya­pılabilir? Hangi kalb, onları göndermenin iyiliğini kavrıyabilir? Hangi vü­cûd ve a’zâ, o iyiliklere şükr olabilecek birşey yapabilir? O büyük insanla­rın mubârek varlıkları olmasaydı, bu âlemi yaratanın varlığını, biz kısa akl­lı insanlara kim gösterirdi? Eski yunânlıların ilk felesofları, [ve her zemân, her yerde bulunan fen taklîdcileri] o kadar zekî ve kurnaz oldukları hâlde, yaratanın varlığını anlıyamadılar. Bu kâinât, böyle gelmiş, böyle gider, cânlılar da birbirlerinden meydâna gelip ürer. Bu böylece devâm eder, dediler. Câhillik devri geçip, yeni Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vet­teslîmât” da’vetlerinin nûrları ile, âlem aydınlanınca, sonra gelen yunân fe­lesofları, o nûrların ışıkları ile uyanarak, üstâdlarının sözlerini red etdi. Bir yaratanın bulunduğunu kitâblarına yazdılar ve bir olduğunu isbât etdiler. O hâlde, insan aklı, o büyüklerin nûrları ile aydınlanmadıkça, bunu bula­mıyor. Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vettehıyyât” olmadıkca, bizim dü­şüncelerimiz, doğru yola yaklaşamıyor. Ebû Mensûr-i Mâ-Türîdî “rahme­tullahi aleyh” ve yetişdirdiği büyükler, acabâ neden Allahü teâlânın var­lığını ve birliğini, aklın yalnız başına bulabileceğini söylediler? Dağda, çölde yetişip de putlara tapanların, Peygamberlerden haberi olmasa bile Ce­henneme gideceklerini söylediler. Aklları ile bulmaları lâzım idi, dediler. Biz böyle anlamıyoruz. Bunların kendilerine, hakîkat duyurulmadıkca, kâfir olmıyacaklarını söylüyoruz. Bu haber de, Peygamberler “aleyhimüs­salevâtü vettehıyyât” ile gönderilmekdedir. Evet, Allahü teâlâ, aklı, doğ­ru yolu bulmak için yaratmış ise de, yalnız başına bulamaz. Akla, o yol ha­ber verilmedikçe, şiddetli azâb yapılmaz.

Süâl: Dağda yetişip, hiçbir din duymayıp puta tapan müşrikler, Cehen­nemde sonsuz kalmazsa, Cennete girmesi lâzım gelir. Bu da olamaz. Çün­ki müşriklere, Cennet harâmdır, ya’nî yasakdır. Bunların yeri Cehennem­dir. Nitekim, Allahü teâlâ, Mâide sûresi yetmişbeşinci âyetinde, Îsâ aley­hisselâmın meâlen, (Allahü teâlâdan başkasına tapanlar, başkalarının söz­lerini Onun emrlerinden üstün tutanlar, Cennete giremez. Onların kona­cağı yer Cehennemdir) dediğini beyân buyurdu. Âhıretde Cennet ile Ce­hennemden başka yer de yokdur. (A’râf)da kalanlar, bir müddet sonra Cen­nete gideceklerdir.