219 180-Mektub

180
YÜZSEKSENİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Emkenegî hazretlerinin oğlu hâce Ebül-Kâsıma yazılmış­dır “kaddesallahü esrârehümel’azîz”. Bu yolun büyüklerinden, ismleri şaşırılan birkaçı üzerinde bilgi istemekdedir:

Saygı değer efendim! Yüksek hocamız Muhammed Bâkî “aleyhirrahme” hazretlerinden öğrendiğimize göre, hâce-i Ahrâr hazretleri ile, mevlânâ hâ­ce Emkenegî “kaddesallahü esrârehümel’azîz” hazretleri arasında bulunan pîrlerimiz iki idi. Bu iki büyükden biri, Mevlânâ hazretlerinin yüksek ba­bası Mevlânâ Dervîş Muhammeddir. İkincisi, Mevlânâ Dervîş Muham­medin dayısı Mevlânâ Muhammed Zâhiddir “kaddesallahü esrârehümel’a­zîz”. Geçenlerde, meşîhatden hâce Muhammed Mahmûd buraya geldi. İlk görüşmemizde, Mevlânâ hazretlerinden söz açdı. Mevlânâ kimseden izn almamışdır. Bunun için, önceleri talebe kabûl etmezdi. Ölümüne yakın, şeyhlik yapmağa başladı, dedi. Kendisi çok yüksek idi. Cevâb olarak: Mâ­verâ-ün-nehr âlimlerinin hepsi, onun üstünlüğünü söylemekdedir. Böyle bir kimsenin, izn almadan talebe yetişdirmeğe kalkışması nasıl düşünülebilir? Böyle yapmak, hıyânet olur. Hiçbir müslimânın böyle yapacağı düşünüle­mez. Nerde kaldı ki, din büyükleri için düşünülsün, denildi. Buna karşılık, hâce Hâvend Mahmûd dedi ki: Birgün, Mevlânâ hâce Kelân Dehbîdî ya­nıma gelmişdi. Hâce karpuz yiyordu. Mevlânâ da istedi. Hâce, (Sizin kar­puzunuz temâmdır) dedi. Mevlânâ da, (Karpuzumuzun temâm olduğuna siz şâhid olur musunuz?) dedi. (Evet, karpuzunuzun temâm olduğuna şâ­hid olurum) dedi. Mevlânâ, o zemândan beri, talebe yetişdirmeğe başladı, dedi. Hâce Hâvendin bu sözü de yerinde görülmiyor. Yalnız bu kadarcık söz­le, Mevlânânın talebe yetişdirmeğe başlaması ve şeyhlik yapması, onun bü­yüklüğüne yakışık olmuyor. Hâce Hâvend Mahmûd, dahâ sonra, Hâce-i Ah­râr hazretleri ile, Mevlânâ hazretleri arasında bulunduğu söylenen iki bü­yük kimsenin ismleri de yanlışdır dedi ve başka iki ism söyledi. Sonra, Mev­lânâ Dervîş Muhammedin kendi dayısına bir bağlılığı yokdur. Bir başka­sına bağlı idi dedi. Bu sözlere çok şaşdık. Bunun için, başınızı ağrıtıyoruz ki, bu iki büyüğün ismlerini, senedleri ile yazınız ki, kimsenin şöyle böyle demeğe yüzü kalmasın. İznli olduğunu yazmanıza lüzûm görmiyoruz. Onun büyüklüğü, en açık şâhiddir. Bununla berâber eğer yazarsanız, söz atanların dilleri kökünden kesilmiş olur. Hâce Hâvend Mahmûdun, bu uygunsuz sözleri neden söylediği anlaşılamadı. Belki, bu fakîrleri küçük dü­şürmek istemişdir. Çünki üstâdı beğenmemek, onun talebesini hiçe saymak olur. Bu zevâllıları aşağılamak için çok şeyler bulabilirdi. Bunu yapabilmek için, din büyüklerine leke sürmesine ne lüzûm vardı? Yok, başka şeyler dü­şünerek, büyüklerin kendilerini gözden düşürmek istedi ise, bu dahâ çir­kindir. Az bir anlayışı olan, bu çirkinliği hemen sezer. Yâ Rabbî! Doğru yo­lu gösterdikden sonra, sen bizi sapıtmakdan koru! Rahmet hazînelerinden bizlere ihsân eyle! Sen, büyük ihsânlar sâhibisin. Peygamberlerin efendi­si hurmetine “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât”, bu düâmızı kabûl eyle! Doğru yolda bulunanlara selâm olsun!