466 293-Mektub

(Avârif) kitâbında, kendini beğenmeği gösteren böyle sözlerin büyüklerden, ilk zemânlarında sekr hâllerinin sonlarına doğru söylenmiş olduğu bildirilmek­dedir. (Nefehât) kitâbında, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin üstâdların­dan olan Hammâd-i Debbâsın bir sözü yazılıdır. Firâset ile buyurmuş ki, (Bu acem oğlunun ayakları, kendi zemânındaki Evliyânın hepsinin boynu üze­rinde olacakdır). Görülüyor ki, bu sözü söylemesi emr olunmuşdu. Bütün Evliyânın boynu üstünde olduğunu söylemesi lâzımdı. Her ne olursa olsun, bu mubârek zâtın sözü doğrudur. İster sekr kalıntıları ile söylemiş olsun, isterse söylemesi emr edilmiş olsun, mubârek ayakları kendi zemânında bu­lunan Evliyânın hepsinin boynu üzerinde idi. O zemânki Evliyânın hepsi, onun ayakları altında idi. Fekat, şunu anlamalıdır ki, kendi zemânındaki Ev­liyâ böyledir. Dahâ önce gelmiş olan ve dahâ sonra gelecek Velîler, bu sö­zün dışında kalmakdadır. Hammâdın yukarıda yazılı olan sözünde de ayakları, kendi zemânındaki Evliyânın hepsinin boyunları üzerinde oldu­ğu bildirilmekdedir. Bağdâdda bir gavs vardı. Abdülkâdir-i Geylânî ve İbnüssakka ve Ebû Sa’îd Abdüllah bunu ziyârete gitdiler. Gavs, firâset ile anlayarak, Abdülkâdir-i Geylânîye dedi ki, (Seni Bağdâdda minbere çık­mış ve bu iki ayağım bütün Velîlerin boyunları üzerindedir dediğini görü­yorum ve senin zemânındaki Evliyânın, sana karşı boyunlarını indirdikle­rini, böylece senin büyüklüğünü, üstünlüğünü bildiklerini görüyorum). Bu gavsin, bu sözünden de anlaşılıyor ki, Geylânînin sözü, yalnız kendi ze­mânındaki Evliyâ içindir. Şimdi de Hak teâlâ bir kimsenin gözünü açarsa, o gavsın gördüğünü o da görerek, o zemânın Evliyâsının boyunlarının Geylânînin ayağı altında olduğunu anlar. Bu söz başka zemândaki Evliyâ için değildir. Dahâ önceki Evliyâ için, nasıl olabilir ki, Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” da bunların içindedir. Eshâb-ı kirâmın, Geylânîden dahâ üstün oldukları meydândadır. Geylânînin zemânından sonra gelen Ev­liyâ da, bu sözün içine nasıl girebilir? Çünki, Resûlullahın “aleyhi ve alâ âli­hissalâtü vesselâm” âhır zemânda geleceğini müjdelediği ve halîfetullah de-diği hazret-i Mehdî, bu Evliyânın içindedir. Ülül’azm Peygamberlerden olan hazret-i Îsâ “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm” Sâbikûndandır. Bu islâmiyyete uyacağı için, Peygamberlerin sonuncusunun Eshâbından ola­cakdır “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Bu yüce Peygamber, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinden elbette katkat dahâ yüksekdir. Bel­ki de, bu ümmetin sonda gelenlerinin üstünlüğünü bildirmek için, O Ser­ver “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât”, (Önce gelenler mi, yoksa son­ra gelenler mi dahâ iyidir bilinmez) buyurdu. Sözün kısası, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin vilâyeti çok şânlıdır. Derecesi pek yüksekdir. Vilâ­yet-i hâssa-i Muhammediyyeyi Sır latîfesi yolundan, başından sonuna ka­dar temâmlamışdır. Vilâyet zincirinin baş halkası olmuşdur. Bunu işitince, Abdülkâdir-i Geylânînin bütün Evliyâdan üstün olduğu anlaşılmamalı­dır. Çünki, Vilâyet-i Muhammedînin baş halkası olması, Sır yolundandır. Her bakımdan baş halka olsaydı, o zemân üstün olurdu. Şunu da söyleye­lim ki, Vilâyet-i Muhammediyyenin her bakımdan baş halkası olmakla da, dahâ üstün olmak lâzım gelmez. Çünki bir başkası, Muhammed aley­hisselâmın Peygamberliği kemâlâtına vâris olarak dahâ üstün olabilir. Ab­dülkâdir-i Geylânî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” hazretlerinin talebe­sinden birkaçı, kendisini sevmekde taşkınlık yapıyorlar.