261 217-Mektub

217
İKİYÜZONYEDİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, molla Tâhir-i Bedahşîye yazılmış olup, bâtının [kalbin, rû­hun] hâli ne kadar bilinmezse, o kadar iyidir ve Evliyânın keşflerinde ha­tâ olmasının sebebini, (Kazâ-i mu’allak) ile (Kazâ-i mübrem)i ve dinde gü­venilecek şeyin yalnız Kitâb ve Sünnet olduğu bildirilmekdedir:

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd ederim ve Peygamberlerin seyyidine “aleyhimüsselâm” salât ve tertemiz Akrabâsına ve Eshâbına selâm ederim! Uzun zemândan beri, hâlinizi bildirmediniz. Her ne şeklde olursanız olunuz, doğru yoldan sapmamalısınız. Îmân edilecek şeylerde ve ibâdetlerde ve her işde, islâmiyyetden kıl kadar ayrılmamağa, çok dikkat etmelisiniz. Kalbin nisbetini [bağlılığını] korumak ve büyüklerimizin gös­terdiği şeklde temizlenmesine çalışmak da, çok mühimdir. Kalbin hâli ne kadar gizli kalırsa, o kadar iyidir ve cehâlet, hayret artdıkca, güzel olur. Çün­ki, Allahü teâlâya âid bilgiler ve ismlerinden kalbe doğan ma’rifetler, te­savvuf yolunun ortalarında hâsıl olup, nihâyete doğru azalır. Vâsıl olduk­dan sonra, büsbütün yok olur. Allahü teâlâyı tanıyamamak ve Ona kavu­şamamakdan başka, hiçbir kazanç kalmaz. Hele dünyâya, mahlûklara âid keşflere [bilgilere], ne diyelim ki, zâten bunlar, çok vakt yanlış olur. Böy­le bilgilerin olması ve olmaması müsâvîdir.

Süâl: Evliyânın “rahmetullahi aleyhim ecma’în”, mahlûklara âid bilgi­leri, çok vakt yanlış oluyor ve kalbine doğan bilginin tersi, hâsıl oluyor. Me­selâ, bir kimsenin bir ay sonra öleceğini veyâ yolcunun geleceğini haber ve­riyorlar. Bunlar olmuyor. Bunun sebebi nedir?

Cevâb: Velînin kalbine gelen bilgi, haber verilen iş, çok def’a şartlara bağ­lı olur. O Velî, o ânda, o şartları anlıyamaz. O şeyin, şartsız olarak, her hâl­de meydâna geleceğini sanır. Bundan başka (Levh-i mahfûz)da yazılı, ile­ride olacak bir işi, ârife [ya’nî Velîye] gösterirler. Fekat o iş, değişdirilebi­len, silinip yeniden yazılabilen şeylerdendir. (Kazâ-i mu’allak) gibidir. Ârif, o işin, bir şarta bağlı olduğunu, silinebilecek şeylerden olduğunu anlıyamayıp, elbette hâsıl olacağını sanır ve gördüğünü haber verir. Böylece, o iş de, hâsıl olmıyabilir. İşitdiğimize göre, Cebrâîl “aleyhisselâm”, bir gün, Peygamberimize “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” gelip, bir gen­cin, yarın sabâh, erkenden öleceğini haber verir. Peygamber efendimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, bu gence acıyıp, huzûr-i se’âdetleri­ne çağırır. Ne isteği olduğunu sorar. (Bir kız ile evlenmek ve bir de, tatlı is­terim) der. Emr buyurup, ikisini de hemen hâzırlarlar. Genç, o gece, oda­sında âilesi ile oturmuş, tatlı yanlarında iken, kapıya bir fakîr gelip, (Açım, Allah rızâsı için bir şey verin!) der. Genç, tatlının hepsini, fakîre sadaka ve­rir. Sabâh olunca, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, gencin ölüm haberini bekler. Uzun zemân, haber gelmeyince, birini gönderip so-rar. Gencin sağ ve keyf yapmakda olduğunu söylerler. Hayret eder. O sıra­da, Cebrâîl “aleyhisselâm” gelir. Ona sorar. Cebrâîl “aleyhisselâm”, (Gen­cin tatlıyı sadaka vermesi, gelmekde olan belâyı geri çevirdi) der ve gencin yasdığı altında, büyük bir yılanı ölü olarak bulurlar. Bu haber, bu fakîre hoş gelmiyor. Cebrâîl aleyhisselâmın yanılmasını câiz görmiyorum.