431 287-Mektub

Geri dönen müntehîden ise, dahâ az istifâde ederler. Fe­kat vilâyet kemâllerinin mertebelerine yükselmek, ancak müntehînin yar­dımı ile olur. Bundan dolayı, müntehîden istifâde etmek dahâ kıymetlidir. Bundan başka, müntehînin hakîkatde himmeti ve teveccühü yokdur. Mec­zûbun ise, himmet ve teveccühü vardır. Himmet ve teveccüh ile tâlibi iler­letir ise de, kemâle ulaşdıramaz. Şunu da bildirelim ki, tâliblerin meczûb­lardan edinecekleri teveccühün sonu, rûhun unutmuş olduğu eski teveccü­hüdür. Bunların sohbetinde, rûh eski teveccühünü hâtırlar. Kalbin tevec­cühünde, eski teveccüh de birlikde hâsıl olur. Müntehîlerin sohbetinde hâsıl olan teveccüh böyle değildir. Eskiden bulunmıyan yeni bir teveccüh­dür. Rûhun fenâsından belki de (Hakkânî vücûd) ile Bekâsından sonra hâ­sıl olan bir teveccühdür. Bundan dolayı, birinci teveccüh kolay hâsıl olur. İkinci teveccüh güc hâsıl olur. Kolay olan, çok olur. Güç olan, dahâ az olur. Bunun için, demişlerdir ki, cezbe hâsıl etmek için şeyhin fâidesi olmaz. Çünki, o bağlılık önceden var idi. Rûh bedene gelince unutuldu. Hâtırlat­mak, uyandırmak lâzım oldu. Bunu hâtırlatan zâta, (Öğretici) denir. (Ye­tişdirici) denmez. Sülûk konaklarında ilerletmek için yetişdirici şeyh lâzım­dır. Onun yetişdirmesi lâzımdır. Yetişdiricilerin, hâli değişmiyen böyle meczûblara, tâlibleri yetişdirmek için izn vermesi uygun değildir. Bunları kemâle erdirmek, yetişdirmek için bırakması doğru olmaz. Çünki, tâlibler arasında yüksek yaradılışlı olanlar vardır. Olgunlaşacak ve başkalarını da yetişdirebilecek yükseklikde yaradılmışlardır. Bunlar, böyle bir meczû­bun eline düşerse, yaradılışlarındaki olgunlaşma kuvvetleri yok olabilir. Yük­selmez olurlar. Buğday yetişdirmeğe elverişli bir toprağa, iyi buğdayın sağlam tohumu ekilirse, toprağın kuvvetine göre iyi buğday elde edilir. Kö­tü buğday tohumu veyâ nohud ekilirse, iyi buğday vermek şöyle dursun, top-rağın yetişdirme kuvveti bozulur. Eğer bir meczûba izn vermekde fâide gö­rür ve onun tâliblere fâideli olacağını anlarsa, onun tâlibleri yetişdirmesi­ni birkaç şarta bağlar. Bunlardan biri, tâlib onun yetişdirme yoluna uygun olmalıdır. Onun yanında tâlibin yaradılışındaki kuvvet bozulmamalıdır. Kendi nefsi de, bu başkanlıkdan dolayı taşkınlık yapmamalıdır. Çünki nef­si tezkiye bulmamış, kötü isteklerden vaz geçmemişdir. Bundan başka, tâ­libin kendisinden herşeyi aldığını ve dahâ da alacak kuvvetde olduğunu an­larsa, bunu ona bildirmeli, başka Rehbere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” giderek onun yanında işini bitirmesini söylemelidir. Kendini müntehî olarak tanıtmamalı, başkalarını aldatarak, herkesin yolunu kesme­melidir. İşte, meczûbun hâline ve zemâna göre, bu şartlardan uygun olanı bildirmeli, bunları gözetmesini sıkıca söyliyerek izn vermelidir. Geri dön­müş olan müntehînin tâlibleri yetişdirmesi için, böyle şartlar lâzım değildir. Çünki o, Hakka teveccüh ile halka teveccühü kendisinde toplamış olduğun­dan, her tarîka ve her yaradılışdaki tâlibe uygundur. Herkes, yaradılışında­ki kuvvet kadar ve ona bağlılığı kadar, ondan istifâde edebilir. Her ne ka­dar, şeyhlerin sohbetinde, onlara bağlılığın az veyâ çok olmasından dola­yı, çabuk ve yavaş ilerlemek ayrılıkları olabilir. Fekat hepsinin yetişdirme kuvvetleri birdir. Tâlibleri yetişdirirken, hâsıl olacak şöhretin Allahü teâ­lânın bir hîlesi, aldatması olmasından korkması, bunun için Hak teâlâya sı­ğınması ve Onun merhametine sarılması lâzımdır. Çünki, bu işte ve bütün işlerinde ve bütün zemânlarında Hak teâlâya sığınması, ona ihsân edilmiş­dir.