312 251-Mektub

 Fârisî mısra’ tercemesi:

Gör ki, yollar arasındaki fark ne kadar çokdur.

Hazret-i Emîr “radıyallahü anh” Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” vilâyetini aldığı, taşıdığı için, geri dönmiyen ya’nî halk arasına karışmıyan, ya’nî vilâyetin kemâlâtı kendilerinde fazla bulunan Evliyânın, meselâ Kutbların, Ebdâlin ve Evtâdın terbiyeleri onun imdâdı ve yardımı iledir. (Kutb-ül-aktâb) ya’nî (Kutb-i medâr) onun emrinde ve terbiyesin­dedir [ya’nî vazîfesini onun imdâdı ve yardımı ile yapar]. Fâtıma-tüz-zeh­râ ile Hasen ve Hüseyn de bu makâmda hazret-i Emîr “radıyallahü anhüm” ile ortakdırlar. 

Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbının hepsi “radı­yallahü anhüm” büyükdür. Her birini büyük bilmek ve söylemek lâzımdır. Enes bin Mâlik “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Peygamberimiz “sallalla­hü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Allahü teâlâ, bütün insanlar arasından beni seçdi, ayırdı. İnsanların en iyisini bana Eshâb olarak seçdi. Bunların arasından da bana akrabâ ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. Bir kim­se, Beni sevdiği için, bunlara hurmet ederse, Allahü teâlâ, onu her tehlü­keden korur. Onlara hakâret ederek, Beni incitenleri de incitir). Abdüllah ibni Abbâs buyuruyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyur­du ki: (Eshâbıma dil uzatanlara, onları söğenlere, Allah la’net eylesin. Bütün meleklerin ve insanların la’netleri onların üzerine olsun!) Âişe-i Sıd­dîka “radıyallahü anhâ” buyuruyor ki, Resûl “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatmağa cesâret eden­lerdir).

Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” arasında olan muhârebeleri iyi sebeb­lerden, güzel düşüncelerden ileri geldi bilmek, dünyâlık için, menfe’at için bilmemek lâzımdır. Çünki, onların ayrılığı ictihâd ve te’vîl ayrılığı idi. Hevâ ve hevesden doğan ayrılık değildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söy­lüyor. Şu kadar var ki, hazret-i Emîr ile muhârebe edenler, hatâ etdi. Hak, hazret-i Emîr “radıyallahü anh” tarafında idi. Fekat hatâları, ictihâd hatâ­sı olduğundan, birşey denemez ve dil uzatılamaz. (Şerh-ı mevâkıf) kitâbı­na göre, Âmidî diyor ki, (Cemel ve Sıffîn vak’aları ictihâd yüzünden idi). Ebû Şekûr-i Sülemî, (Temhîd) kitâbında diyor ki, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’ate göre hazret-i Mu’âviye ve Onunla berâber olanlar “radıyallahü anhüm” ha­tâ etmişlerdi. Fekat hatâları, ictihâd hatâsı idi). İbni Hacer-i Mekkî (Savâ’ık) kitâbında diyor ki: (Hazret-i Mu’âviyenin hazret-i Emîr ile “radıyallahü an­hümâ” muhârebesi, ictihâd sebebi ile idi. Ehl-i sünnet âlimleri böyle bili­yor). (Mevâkıf)ı şerh edenin, (Eshâbımızın çoğuna göre, o muhârebeler, ic­tihâd sebebiyle değildi) sözünde Eshâbımız diyerek, kimleri anlatmak is­temişdir? Ehl-i sünnet âlimleri böyle söylemiyor, aksini söyliyor. Büyük­lerin kitâbları hep ictihâdda hatâ olduğunu bildirmekdedirler. İmâm-ı Ga­zâlî ve kâdî Ebû Bekr ve diğer imâmlar “rahmetullahi teâlâ aleyhim ec­ma’în” bunlar arasındadır. O hâlde Hazret-i Emîr “radıyallahü anh” ile mu­hârebe edenlere fâsık, yoldan çıkmış gibi şeyler söylemek câiz değildir.

Kâdî Iyâdın (Şifâ) kitâbında, imâm-ı Mâlik “radıyallahü anh” diyor ki: