116 73-Mektub

Gençlik zemânında, insanı üç din düşmanı olan, nefs, şeytân ve kötü in­sanlar aldatmağa uğraşmakdadır. Bunlar karşısında az bir ibâdet pek kıy­metli olur. İhtiyârlıkda yapılan, bundan katkat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz. Düşman hücûm etdiği zemân, askerin ufak bir hareketi, çok kıymetli olur. Sulh zemânında yapılan büyük ta’lîmlerin, manevraların, bu kadar kıymeti olmaz.

Oğlum, bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfe­lerini yapmak için, Rabbine itâ’at, tevâzu’, kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göster­mek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği ibâdetlerin hepsi, insanlara fâideli şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emr edilmişdir. Yoksa, hiçbir ibâdetin Allahü teâlâya fâidesi yokdur. Can­dan teşekkür ederek, minnet ile ibâdet yapmalı. Tâm teslîm olarak, emrle­ri yapmağa ve yasaklardan kaçınmağa çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbirşeye muhtâc olmadığı hâlde, kullarını emr ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Herşeye muhtâc olan, biz kulların, bu büyük ihsâna, bol bol teşekkür etme­miz, bunun için de, emrleri yapmağa, cândan sarılmamız lâzımdır.

Ey Oğlum! İyi biliyorsun ki, dünyâda biri, mevkı’, rütbe sâhibi olsa, em­rinde bulunanlardan birine, mühim bir vazîfe verse, bu vazîfenin yapılma­sında, emr verene de fâide olduğu hâlde, bu işçi, bu vazîfeye ne kadar çok ehemmiyyet ve kıymet verir. Bu vazîfeyi, bana büyük bir zât verdi diye öğü­nür ve seve seve, zevk ile yapmağa çalışır değil mi? Yazıklar olsun! Alla­hü teâlânın büyüklüğü, yüksekliği, bu kimsenin büyüklüğü kadar değil midir de, islâm dîninin istediklerini yapmağa, böyle çalışılmıyor. [Allahü teâlânın emrleri vazîfe bilinmiyor ve (vazîfe mukaddesdir! Önce vazîfe, son­ra nemâz) gibi şeyler deniyor. Hâlbuki, Allahü teâlânın emrleri birinci va­zîfe olmak lâzımdır.]

Utanmak lâzımdır. Gaflet uykusundan uyanmamız lâzımdır. Allahü te­âlânın emrlerini yapmamak, iki sebebden ileri gelir:

1- Allahü teâlânın emrlerine, yasaklarına inanılmamışdır. [Bu ibâdetler arablar içindir. Çöldeki insanların sağlam olması içindir. Bugün İsveç ha­reketleri, spor, fiziko-terapi, masaj, nemâzın işini görmekde, duşlar, ban­yolar, plâjlar, abdestden dahâ modern temizlemekdedir denilmesidir.]

2- Allahü teâlânın emrlerine ehemmiyyet vermemekdir. Bu emrlerin bü­yüklüğünü, mevkı’, kumanda sâhibi kimselerin büyüklüğünden aşağı gör­mekdir. Her iki sebeb ile de, ibâdet etmemenin şenâ’atini, çirkinliğini dü­şünmemiz lâzımdır.

Ey evlâdım! Yalancılığı çok def’a görülmüş olan birisi, düşman bu ge­ce, filan yerden baskın yapacak dese, idâreciler, akllılar, karşı koyma güç­lerini düşünmez mi? O kimsenin yalancı olduğunu bildikleri hâlde, tehlü­ke bulunan işlerde, ihtiyâtlı, tedbîrli, uyanık bulunmak lâzımdır demezler mi?

Muhbir-i sâdık, ya’nî hep doğru söyleyici, doğruluğu ile şöhret bulmuş “aleyhissalâtü vesselâm”, tekrâr tekrâr, açıkça, âhıretin sonsuz azâblarını bildiriyor. Buna inanmıyorlar. İnanılsa da, tedbîr, kurtulma çâresi düşün­müyorlar.