313 251-Mektub

(Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbından birine, mese­lâ Ebû Bekre veyâ Ömere veyâ Osmâna veyâ Mu’âviyeye veyâ Amr ibni Âsa “radıyallahü anhüm” söğen ve onları kötüliyen bir kimse, eğer yoldan çıkdılar, kâfir oldular dedi ise, bu kimseyi öldürmelidir. Yok eğer başka bir ayb ve kusûr ile kötüledi ise, şiddetli dövmelidir). Hazret-i Alî “radıyalla­hü anh” ile muhârebe edenler, şî’îlerin taşkın olanlarının dedikleri gibi, kâ­fir değildir. Fâsık da değildir. Çünki, Âişe-i Sıddîka “radıyallahü anhâ” ve Talha ve Zübeyr ve Sahâbe-i kirâmdan birçoğu onlardandır “rıdvânullahi aleyhim ecma’în”. Talha ile Zübeyr “radıyallahü anhümâ” Cemel muhâ­rebesinde, onüçbin kişi ile berâber öldürülmüşdü. Hazret-i Mu’âviye “ra­dıyallahü anh” bu zemân işe karışmamışdı. Bir müslimân, bunlara yoldan çıkdı ve günâha girdi gibi sözler söyliyemez. Kalbi bozuk, rûhu pis olan, söy­ler. Fıkh âlimlerinden ba’zısı hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” için (Cevr), ya’nî zulm etdi, demiş ise de, bundan maksadları, hazret-i Emîrin hilâfeti zemânında kendini halîfe i’lân etmesi haksız idi, demekdir. Yoksa, yoldan çıkmak ve günâh alâmeti olan zulm demek değildir. Bu sûretle sözleri, Ehl-i sünnet büyüklerinin sözlerine uymuş olur. Bununla berâ­ber, hakîkî din âlimleri, böyle yanlış ma’nâlar anlaşılabilecek sözleri söy­lemezler. Hazret-i Mu’âviye için “radıyallahü anh” zâlim, nasıl denilebilir? Bunun, Allahü teâlânın emrlerini ve müslimânların haklarını gözetmekde âdil bir halîfe olduğunu (Savâ’ık-ul-muhrika) kitâbında, allâme İbni Ha-cer-i Mekkî yazıyor. Çirkin hatâ da dememelidir. Hatâ sözüne eklenen her­şey hatâ olur. Hele la’net sözünü kullanmak, zan ve şübhe ile olsa bile hiç doğru değildir. Böyle sözleri Yezîd için söyleseler yeridir. Fekat, Mu’âvi­ye “radıyallahü anh” için söylemek çok şenî’, çok çirkin olur. Peygambe­rimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Mu’âviyeye “radıyallahü anh” hayrlı düâlar etdiğini, hadîs âlimlerinin hepsi söylüyor. Meselâ, (Yâ Rabbî! Ona kitâb [ya’nî yazı ile ilm ile], hesâb öğret ve Onu azâbdan ko­ru!) ve bir kerre de, (Yâ Rabbî! Onu doğru yola götür ve doğru yola gö­türücü yap!) buyurdu. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” düâsının kabûl olunacağı ise şübhesizdir. [Ona beddüâ etdi diyen, yeni din adam­larının (!), din kitâblarından hiç de haberi olmadığı anlaşılmıyor mu?] Eshâb-ı kirâmın herhangi biri için, böyle uygunsuz sözler söylemek hiç iyi değildir. Yâ Rabbî! Unutarak, yâhud yanılarak yapdıklarımızı bizlere sor­ma! İmâm-ı Şa’bî hazretlerinin hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” kö­tülediği yolundaki sözleri de doğru değildir. Böyle birşey olsaydı, Şa’bînin talebesi olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin bu sözleri söylemesi lâzım ge­lirdi. İmâm-ı Mâlik “radıyallahü anh”, Tebe’i tâbi’îndendir ve hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü anh” asrında yaşamışdır. Medîne-i münevvere âlimlerinin en yükseği olduğu muhakkakdır. İşte o büyük âlim, Mu’âviye­yi ve Amr bin Âsı “radıyallahü teâlâ anhümâ” söğenleri öldürünüz der mi idi? Demek ki, onu söğmeği büyük günâhlardan sayarak söğenleri öldür­meği emr etmişdir. Onu söğmeği, Ebû Bekr ve Ömeri ve Osmânı “radıyal­lahü anhüm” söğmek gibi bilmişdir.

O hâlde hazret-i Mu’âviyeyi “radıyallahü anh” söğmek aslâ câiz değil­dir. İyi düşünmek lâzımdır ki; hazret-i Mu’âviye “radıyallahü anh” bu iş­lerde yalnız başına değildi. Eshâb-ı kirâmın hemen hemen yarısı onunla be­râberdi.