421 286-Mektub

286
İKİYÜZSEKSENALTINCI MEKTÛB

Bu mektûb, mevlânâ Emânullaha yazılmışdır. Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkarılan doğru i’tikâdın, Ehl-i sünnet i’tikâdı olduğu bil­dirilmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâ, sana doğru yolu göstersin! İyi bil ki, Allah yolunda bulunmak isteyene, önce lâzım olan şey, i’tikâdını dü­zeltmekdir. Doğru i’tikâd, Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ve Eshâb-ı kirâmdan öğrendikleri, anladıkları i’tikâddır. Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin ma’nâsını doğru anlıyan, doğru yolun âlimleridir. Bunlar da, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimleridir. Bunların anla­dığı, bildirdiği ma’nâlara uymıyan herşeye, akla, fikre, hayâle iyi gelse de ve tesavvuf yolunda keşf ve ilhâm ile anlaşılsa da, hiç kıymet vermemeli­dir. Bu büyüklerin anladığına uymıyan bilgilerden, buluşlardan Allahü te­âlâya sığınmalıdır. Meselâ, ba’zı âyetlerden ve hadîs-i şerîflerden (Tev­hîd-i vücûdî) anlaşılmakdadır. Ba’zılarından da, ihâta, sereyân, kurb ve ma’ıyyet ma’nâları çıkmakdadır. Fekat, (Ehl-i sünnet âlimleri), bu âyet-i ke­rîmelerden ve hadîs-i şerîflerden, böyle ma’nâlar anlamadı. Ya’nî Allahü teâlânın bu âlem içinde olmasını, mahlûkları kapladığını, bunlarla birleşik olduğunu, kendisinin yakın olduğunu, berâber olduğunu anlamadılar. Böy­le olmadığını söylediler. O hâlde, tesavvuf yolunda ilerliyen bir kimseye böy­le bilgiler hâsıl olursa, her varlığı, bir varlık olarak görürse, yâhud herşe­yi bir varlığın kapladığını, Allahü teâlânın zâtının, mahlûklara yakın oldu­ğunu anlarsa, bu bilginin, görüşün yanlış ve tehlükeli olduğunu anlamalı­dır. Böyle bir yolcu, bu zemânında, serhoş gibi bir hâlde olduğundan, özr­lü, suçsuz sayılırsa da, böyle tehlükeli bilgilerden kurtulması için, Allahü teâlâya yalvarmalı, ağlamalı, sızlamalıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdi­ği doğru hâllere, görüşlere kavuşmak için düâ etmelidir. Bu büyüklerin bil­dirdiği doğru i’tikâddan kıl kadar ayrı şeylerin gösterilmemesi için Allahü teâlâya sığınmalıdır. Demek ki, tesavvuf yolcularının keşflerinin, buluşla­rının doğru olup olmadıkları, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” bildirdikleri doğru ma’nâlara uygun olup olmamaları ile anlaşılır. Bu yolculara ilhâm olunan bilgilerin doğruluğu, ancak o doğ­ru ma’nâlara uymaları ile belli olur. Çünki, onların bildirdiği ma’nâlara uy­mıyan, her ma’nâ, her buluş kıymetsizdir, yanlışdır. Çünki her sapık, her bo­zuk kimse, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uyduğunu sanır ve iddi’â e-der. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış ma’nâlar çıkarır. Doğru yoldan kayar. Felâkete gider. Bekara sûresinin yirmialtıncı âyetin­de meâlen, (Kur’ân-ı kerîmde bildirilen misâller, örnekler, çoklarını küfre sürükler. Çoklarını da hidâyete ulaşdırır) buyuruldu.

Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ma’nâlar doğrudur, kıymetlidir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Bunlara uymıyanlar kıymetsizdir. Çünki bu ma’nâları, Eshâb-ı kirâmın ve Selef-i sâlihînin eserlerini inceli­yerek elde etmişlerdir. O hidâyet yıldızlarının ışıkları ile parlamışlardır. Bu­nun için, ebedî kurtuluş bunlara mahsûs oldu. Sonsuz se’âdete bunlar ka­vuşdu. Allah yolunda giden kâfile bunlar oldu. Kurtuluş, ancak Allah yo­lunda bulunanlar içindir.

İ’tikâdı bunlara uygun olan din âlimlerinden biri, fer’ıyyâtda, ya’nî is­lâmiyyete yapışmakda gevşek davranırsa, kusûrlu olursa, buna bakarak, bütün âlimleri kötülemek yersiz olur. İnâdcılık olur. Onların doğru bilgi­lerini inkâr etmek, kötülemek olur. Çünki, doğru bilgileri bizlere ulaşdı­ran onlardır. Kurtuluş yolunu, bozuklarından, sapıklarından ayıran onlar­dır. Onların hidâyet ışıkları olmasaydı, bizler doğru yolu bulamazdık. Doğruyu, bozuk olanlardan ayırmasalardı, bizler taşkınlık, azgınlık uçu­rumlarına düşerdik. İslâmiyyeti bozulmakdan koruyan, her yere yayan on­ların çalışmasıdır. İnsanları kurtuluş yoluna kavuşduran onlardır. Onlara uyan kurtulur, se’âdete kavuşur. Onların yolundan ayrılan sapıtır, herke­si de sapdırır.

İyi biliniz ki, tesavvuf yolunun sonuna, ya’nî bu yolun konaklarının hep­sini geçerek, vilâyet derecelerinin sonuna varanlara hâsıl olan i’tikâd, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine tâm uygun olur. Bu doğru i’tikâda, Ehl-i sünnet âlimleri, Kur’ân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden ve Eshâb-ı ki­râmdan alarak, tesavvuf büyükleri ise, keşf veyâ kalblerine ilhâm oluna­rak kavuşmuşlardır. Evet, ba’zı tesavvuf yolcusuna, yolda iken, tesavvuf serhoşluğu ve hâl kaplaması ile, bu i’tikâdlara uymıyan ba’zı şeyler hâsıl olmuşdur. Fekat, bu hâllerin kapladığı makâmları geçip, ilerleyince, nihâ­yete varınca, bu uygunsuz şeyler yok olur. Eğer ilerlemeyip, yarı yolda ka­lırlarsa yok olmaz.