452 290-Mektub

Büyüklerden biri buyurdu ki, Hâce hazretlerinin, sevdiklerinden birka­çına yazmış olduğu mektûblardan ve risâlelerden meydâna gelmiş olan bu kitâb, başlangıcda olan ma’rifetleri mübtedîlere anlatmak için yazılmış­dır. (İnsanlara, aklları erdiği kadar söyleyiniz!) gözetilerek yazılmışdır. (Ri­sâle-i silsiletil-ahrâr) kitâbı da böyledir. Hâce-i Ahrâr hazretlerinin söz­lerine uygun olarak yazılmışdır. Dînin kuvvetlendiricisi, yüksek hoca­mız mevlânâ Muhammed Bâkî hazretlerinin, (Rubâ’ıyyât şerhı) kitâbı da böyledir. Bu Bekâ, hattâ Cezbede hâsıl olan her Bekâ, (Tevhîd-i vücûdî) ile karışıkdır. Bunun içindir ki, büyüklerden birçoğu, Hakk-ul-yakîni an­latırken tevhîd-i vücûdî ile karışdırmışdır. Birçoğu da bu sözlerden şüb­heye düşmüşler. Bunların Hakk-ul-yakîni, cezbede olmuşdur demişlerdir. Çünki böyle ma’rifetler, o makâmda hâsıl olur. (Tecellî-i sûrî) başka şey­dir. Ne olduğunu, kavuşanlar bilir. Kesret aynasında vahdeti görürken, ay­na belli olmaz, yalnız sonsuz var olan görünürse, bu makâma (Yâd-i dâşt) demişlerdir. Yâd-i dâşt bu mertebenin adıdır demişlerdir. Buna, (Tecel­lî-i zâtî) ve (Şühûd-i zâtî) de demişlerdir. Bu makâma, (İhsân makâmı) de­mişlerdir. Bu yok olmaklığa (Vasl) demişlerdir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Sen onda yok ol! Kavuşmak budur.

Bu ismleri koyan, dînin yardımcısı, hâce Ubeydüllah-i Ahrâr hazretle­ridir. Dahâ önce gelen büyüklerden hiçbiri böyle ismler hiç söylememişler­dir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Güzellerin yapdığı, güzel olur!

O büyük zât buyuruyor ki, (Dil kalbin aynasıdır. Gönül de, rûhun ayna­sıdır. Rûh, insanın hakîkatinin aynasıdır. İnsanın hakîkati de, Hak teâlânın aynasıdır. Bilinmiyen hakîkatler, bilinmiyen zâtdan çıkıp, bu uzun yollar­dan geçerek, dile gelir. Söz hâlini alarak, hakîkatlere uygun yaradılışlı olanların kulaklarına gelir). Yine buyuruyor ki, (Büyüklerden birkaçının hizmetinde bulundum. Bana iki şey ihsân etdiler. Birisi şudur ki, herne yaz­sam yenilik olur. Eski birşey söylemem. İkincisi de, her ne söylesem beğe­nilir, red edilmez). Bu mukaddes kelimeler, söyliyenin büyüklüğünü gös­termekdedir. Bunları söylerken, kendisinin arada olmadığı anlaşılmak­dadır. Ayna olmakdan başka birşey değildir. Onların içyüzlerini ve derece­lerinin yüksekliğini, ancak Allahü teâlâ bilir. Kendi hâllerine uygun olarak, bu mesnevîleri söylerdi. Fârisî iki beyt tercemesi:

Herkes, birşey sanarak sevdi beni; gel de, içimden dinle esrârımı!

Sırlarım, iniltimden ayrı değil, fekat, anlıyacak göz, kulak var mı?

Bu fakîr, o büyük Velînin bilgilerinden ve ma’rifetlerinden, bir parça, bu mektûbun sonunda, kısa anlayışıma göre yazmağa çalışacağım. Her iş, Allahü teâlânın dilediği gibi olur.