301 243-Mektub

243

İKİYÜZKIRKÜÇÜNCÜ MEKTÛB

Bu mektûb, molla Eyyûba yazılmışdır. Tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyye­yi tergîb etmekdedir:

Allahü teâlâya hamd ve Peygamberine salâtü selâm ederim. Sizlere ve bütün mü’minlere iyi düâlar ederim.

Kıymetli kardeşim! Çeşidli mektûblarınız ile, birkaç def’a nasîhat iste­diniz. Fekat, bu aşağılığımı düşünerek, kendi çöküntülerime bakarak, ce­vâb yazmağa kalkışamadım. Fekat, tekrâr istediğiniz için, bir kaç şey yaz­mağa kendimi zorluyorum.

İnsanlara önce lâzım olan, herkesin birinci vazîfesi, emrlere uymak ve yasaklardan kaçınmakdır. Haşr sûresinin yedinci âyetinde meâlen, (Resû­lümün getirdiklerini alınız ve yasak etdiklerinden kaçınız!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, islâmiyyete uymanın lâzım olduğunu göstermekdedir. 

Zümer sûresinin üçüncü âyetinde meâlen, (Biliniz ki, Allahü teâlâ, hâ­lis olan din ister) buyuruldu. Böylece, herkese, ihlâs kazanması emr olun­du. Fenâ hâsıl olmadıkça, ihlâs elde edilemez. Zât-i ilâhî sevilmedikce ih­lâsın varlığı düşünülemez. Fenâyı hâsıl eden ve insanı, Zât-i ilâhînin sev­gisine kavuşduran şey de, tesavvuf yolunda ilerlemekdir. Görülüyor ki, bu yolda ilerlemek, herkese lâzım olmakdadır. Çünki, ihlâsa kavuşmak, her­kese lâzımdır. Yüksek mertebeleri ve bu mertebelere ulaşdırmaları bakı­mından, tesavvuf yolları çeşidlidir. Bunlar arasında, sünnet-i seniyyeye uy­mağı ve islâmiyyete yapışmağı emr edenleri seçmek dahâ iyi ve uygundur. Bu yol da, Ebû Bekr-i Sıddîkın yoludur “kaddesallahü teâlâ esrârehümül aliyye”. Çünki bu yolun büyükleri, bu yolda, sünnet-i seniyyeye yapışmış­lar, bid’atden sakınmışlardır. Elden geldiği kadar ruhsatla iş görmeğe izn vermezler. Ruhsat verilen işler, kalbe fâideli görünseler de, bunlara izn vermezler. Azîmet olan işler, kalbe zararlı görünseler de, azîmetle iş gör­meği elden bırakmazlar. Ahvâl ve mevâcîdi, islâmiyyet terâzîsi ile ölçer­ler. Zevkleri ve ma’rifetleri, din bilgilerinin hizmetcileri bilirler. Çok kıy­metli cevâhir gibi olan fıkh bilgilerini, ceviz ve cam parçaları gibi değer­siz olan vecd ve hâl ile, çocuklar gibi değişmezler. Tesavvufcuların, ma’nâ­sız sözlerine kıymet vermez, aldanmazlar. (Nass)ı bırakıp (Fuss)a bağlan­mazlar. [Ya’nî fıkh bilgilerini bırakıp, (Füsûs) kitâbına bağlı kalmazlar.] Medînede olan fütûhâti bırakıp, (Fütûhât-i Mekkiyye)ye sarılmazlar. [Ya’nî çoğu Medîne-i münevverede gelmiş olan fıkh bilgilerini bırakıp da, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin (Fütûhât-i Mekkiyye) adındaki kitâ­bında yazılı, fıkh bilgilerine uymıyan, ma’rifetlere sarılmazlar.] Bunun için, bu büyüklere hâsıl olan hâller gelip geçici değildir. Gafletsiz geçen vakt­leri çok uzun sürer. [Allahü teâlâdan başka herşeye (Mâ-sivâ) denir.] Mâ-sivâ sevgisi, kalblerinden öyle silinmişdir ki, mâ-sivâyı düşünmek için bin sene uğraşsalar, kalblerine getiremezler. Başkalarına şimşek gi­bi çakıp geçen (Tecellî-i zâtî) bu büyüklerden hiç ayrılmaz. Çabuk biten huzûra hiç kıymet vermezler. Nûr sûresinin otuzyedinci âyetinde meâlen, (Ticâret, satış yapmak, o büyük insanları, Allahı hâtırlamakdan alıkoymaz) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede buyurulan kimseler bunlardır. Böyle olmak­la berâber, bu büyüklerin yolu, yolların en kısasıdır. Elbette kavuşduru­cudur. Başka yolların sonunda ele geçenler, bu büyüklere başlangıcda ve­rilir. Bunların kalbleri, hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü anh” mubârek kalbine bağlıdır. Kalblerini bağlıyan bu zincir, bütün başka meşâyıhın bağ­larından üstündür. Fekat herkesin aklı, bu büyüklerin aldığı zevkı anlıya­maz. Bu yolda bulunan kısa görüşlü kimseler bile, bunların yükseklikle­rine inanamazlar. Fârisî beyt tercemesi:

Kötülerse, anlamayan bu büyükleri eğer,

Hâşâ! Bu iftirâdır; cevâb vermesem değer.

Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr “kuddise sirruh” hazretleri buyurdu ki, (Bu yük­sek zincirin halkaları olan büyükler, her gösteriş yapanlara, oynayanlara ben­zetilemezler. Onların kazancları çok yüksekdir). Fârisî beyt tercemesi:

Yazık olur açıklamak onu, gizli kalsın gönül aşkı gibi.

Fekat gösterdim ki, yol bulalar, bulmayıp üzülmeden yeğitler.

Bu büyüklere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” verilen ni’metler­le ve üstünlükleri ile defterler doldurulsa, sonsuz denizler yanında bir damla gibi olur. Fârisî mısra’ tercemesi:

Aranılan hazîneden nişân verdim sana.

Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafânın izinde olanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekme­lühâ”!