269 221-Mektub

221
İKİYÜZYİRMİBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, seyyid Hüseyn-i Mankpûrîye yazılmışdır. Tesavvuf yolunun üstünlüğünü bildirmekdedir:

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygamberlerin en üs­tününe ve temiz olan Âline ve Eshâbının hepsine salât ve selâm olsun! Kıy­metli kardeşim seyyid mîr Hüseyn, bu garîbleri unutmamışsınız. Başka yol­lardan birçok bakımlardan ayrılmış olan bu yüksek yolun edeblerini gözet­meği elden bırakmamışsınız. Hâlbuki sizinle görüşmek, pek az nasîb olmuş­du. Bunları düşünerek, bu yüksek yolun birkaç üstünlüğünü ve ince bilgi­lerini ve yüksek ma’rifetlerini yazıyorum. Evet, bu ince bilgilerin ve yük­sek ma’rifetlerin işitmekle anlaşılmıyacağını biliyorum. Fekat, bu ma’rifet­leri, iki düşünce ile açıklıyorum: Biri, yazılan kimse, bu işlerden uzak ise de, yaradılışda isti’dâdı vardır. İkincisi, mektûb görünüşde belli bir kişiye yazılmış ise de, gerçekde, bu işe yakın olan herkese yazılmış demekdir. (Kı­lınç kullanan içindir) sözü meşhûrdur.

Kardeşim! Bu yüksek yol, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdan gelmekdedir “radıyallahü anh”. Kendisi, Peygamberlerden sonra “aleyhimüssalevâtü vet­teslîmât” bütün insanların en üstünüdür. Bunun içindir ki, bu yolun büyük­leri, kitâblarında, (Bizim bağlantımız, bütün bağlantılardan üstündür) bu­yurmuşlardır. Çünki, bu nisbet ya’nî bağlantı, huzûr ve âgâhîdir. Ya’nî, Al­lahü teâlâdan başka birşey düşünmemek demekdir. Bu nisbet ve huzûr da, hazret-i Ebû Bekrin nisbeti ve huzûrudur. Onun huzûru, bütün huzûrların üstünüdür.

Bu yolda, nihâyet başlangıcda yerleşdirilmişdir. Hâce Behâüddîn-i Bu­hârî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, (Biz nihâyeti bidâyete yerleşdirdik) buyurdu. Fârisî mısra’ tercemesi:

Gül bağçemi gör de, behârımı anla!

Süâl: Başka yolların sonu, bunların başlangıcı olursa, bunların sonu ne olur? Her yolun sonu, Hak teâlâya kavuşmak olunca, bunlar Hakdan ne­reye ilerlerler? (Abâdândan ötede şehr yokdur) sözü meşhûrdur.

Cevâb: Bu yolun sonu nasîb olursa, (Vasl-ı uryânî)dir. Buna kavuşan, ye’se düşer. Matlûba kavuşmakdan ümmîdsiz olur. Bunu iyi anlamalı. Çünki sözümüz, ancak işâretdir. Bunu, yükseklerden az kimse anlıyabilir. Hattâ, en yükseklerin seçilmişleri anlıyabilir. Bu büyük devlete kavuşma­nın alâmetini, işâretini onun için bildirdim ki, bu yolun yolcularından (Vasl-ı uryânî)yi söyliyenler var. Matlûba kavuşmakdan me’yûs olanları da var. Fekat, bu iki sözün birlikde olduğu söylenirse, nerde ise, böyle şey ola­maz diyecekler. Vasl-ı uryânî diyenlere göre, (Ye’s), kavuşamamakdır. Ye’se düşenler de, (Vasl) ayrılıkdır demekdedir. Böyle sözler, hep, o yük­sek makâma varamamış olmak alâmetidir. Olsa olsa, kalblerine o yüksek makâmdan bir ışık gelmişdir. Birçoğu, bunu vasl, kavuşmak sanmış, birço­ğu da, ye’se kapılmışdır. Böyle ayrı anlamalarının sebebi, isti’dâdlarının, ya­radılışlarının başka olmasıdır. Birçoğunun yaradılışına uygun olan, vasldır.