Mevlânânın bu beytde bildirdiği, vahdete dönüşün görünmesidir. Dönüşün kendisi değildir. Şühûdünü anlatmakdadır. Bu varlıkdan başka, hiçbirşey görmediğini bildirmekdedir. Çokluk, yok olmamış, onun görüşünden örtülmüşdür. Yoksa, ayn ve varlık rücû’ etmemişdir. Bunlar kör gibidirler. Hiçbir Velînin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” aczden, kusûrdan ve ihtiyâcdan kurtulamadığını görmüyorlar mı? Böyle olunca, varlıklar birleşmişdir, çokluk birliğe katılmışdır denilebilir mi? Eğer insanlar öldükden sonra, vahdete rücû’ ediyor derlerse, kâfir ve zındık olurlar. Çünki bu söz, Cehennem azâbına inanmamak olur ve Peygamberlerin bildirdiklerine inanmamak olur “aleyhimüssalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ”.
Süâl: Birkaç yazınızda, (Ahfânın Fenâya kavuşması, ancak Vilâyet-i Muhammedîde olur) diyorsunuz. Bu sözü açıklar mısınız?
Cevâb: Yukarıda bildirilenlerden anlaşıldı ki, Vasl-ı uryânî, ancak Vilâyet-i Muhammedîde olmakdadır. Başka vilâyetlerde, aradan perdeler kalkar ise de, ince bir perde yine kalmakdadır. Bu ince perde, hakîkat-i Muhammedînin arada bulunmasından hâsıl olmakdadır. Bunu yukarıda bildirmişdik. (Ahfâ latîfesi) insan mertebelerinin en sonudur. En yukarıdaki mertebedir. Aradaki perdenin mikdârına göre, geride birşey kalır. Bu kalanı düşünerek, tâm Fenâ câiz olmaz. Böyle bir artığın kaldığını Muhammedî meşreb olandan başka kim anlıyabilir? Muhammedî meşreb olanlardan da, milyonda birine bu keskin görüş verilirse yine büyük ni’metdir. Tesavvuf büyükleri, rûha ve sırra kadar kavuşdular. Hafîden söz eden çok az oldu. Ahfâdan kim ne diyebilir? Ahfâ deryâsına dalarak onun sonsuz damlala-rından bir dânesine kavuşabilen ve anlıyabilen çok az, hem de pekçok az bulunur. Bu, öyle bir ni’metdir ki, Allahü teâlâ dilediğine ihsân eder. Allahü teâlâ, çok büyük ihsân sâhibidir.
Süâl: Sana göre, Peygamberin her kavuşduğu şeyden “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm” Onun izinde gidenlerin büyüklerine de pay düşmekdedir. Buna göre, onların da vasl-ı uryânîye kavuşmaları lâzım olur. Hâlbuki, kendi Peygamberleri “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” arada perde olmakdadır. Bu nasıl olur?
Cevâb: Vasl-ı uryânîde Peygamberin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” perde olması zarar vermez. Çünki, Peygambere uyduğu için, bu Vasla kavuşmakdadır. Doğrudan doğruya kavuşmuş değildir. Peygamberin arada bulunması, Ona uymanın kuvvetli olduğunu gösterir. Çünki uymak demek, uyulanın arada bulunması demekdir. Aradan çıkması demek değildir. Aradan çıkması, uymak olmaz. Doğrudan doğruya kavuşmak olur. Görülüyor ki, uyulan Peygamber arada bulunacak, ona uyulduğu için Vasl-ı uryânî de hâsıl olacakdır.
Süâl: Peygamberlerin sonuncusuna “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” uyanların yükseklerine (Vasl-ı uryânî) ve (Tecellî-i zât) deniyor da, başka Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” için bu kelimeler kullanılmıyor. Hâlbuki Peygamberimiz “aleyhimüssalâtü vesselâm”, bunlara da ve onlara da perde olmakdadır?
Cevâb: Ona uyanların yüksekleri için bu kelimeleri kullanmak, Ona uydukları içindir. Çünki, Peygamberlerin perde olmasının, bu sözü değişdirmiyeceği, bundan evvelki cevâbda anlaşılmışdır.
4:35 minutes ( 2.12 MB)