493 308-Mektub

308
ÜÇYÜZSEKİZİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, Feydullah-i Pânî Pütîye arabî olarak yazılmışdır. Bir ha-dîs-i şerîfi açıklamakdadır:

İyi dinle! Allahü teâlâ anlayışını artdırsın! Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”, (İki kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terâzî­de çok ağır gelirler. Allahü teâlâ, bu iki kelimeyi çok sever. Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil-azîm) buyurdu. Çok kısa olduğu için, bunu söy­lemenin çok kolay olduğu meydândadır. Fekat, terâzîde çok ağır olmala­rı ve Allahü teâlâya çok sevgili olmaları şöyledir ki, birinci kelimesi, Alla­hü teâlâyı, Ona yakışmıyan herşeyden ve mahlûkların alâmetlerinden ve yok olmakdan tenzîh ve takdîs etmekdedir. Uzaklaşdırmakdadır. Son ke­limesi, bütün kemâl sıfatlarının ve güzel şü’ûnların Onda bulunduğunu bil­dirmekdedir. Üstünlükler ve ihsânlar sâhibi olduğu gösterilmekdedir. Bi­rinci ve sonuncu kelimeler, istigrâk ile, [ya’nî herşeyi içine alarak] birbiri­ne izâfet edilmiş, bağlanmışdır. Bu iki kelimenin böyle sağlanması, bütün tenzîhlerin ve takdîslerin ve bütün kemâllerin ve cemâllerin Onda bulun­duğunu göstermekdedir. Başdaki iki kelime, bütün tenzîhleri ve takdîsle­ri Ona getirmekde, bütün kemâl ve cemâl sıfatlarının Onda olduğunu bil­dirmekdedir. Sondaki iki kelime de, bütün tenzîhlerin ve takdîslerin ve aza­metin ve kibriyânın Onda olduğunu bildirmekdedir. Bu kelimenin bütünü Onda hiçbir noksânlığın bulunmaması, ancak azametinden ve kibriyâsın­dan ileri geldiğini göstermekdedir. Bundan dolayı, bu iki kelime terâzîde çok ağır gelmekde ve Rahmâna çok sevgili olmakdadır. Bundan başka, tes­bîh, ya’nî (Sübhânallah) demek, tevbenin anahtarıdır, hattâ özüdür. Böy­le olduğunu, birkaç mektûbumda açıklamışdım. Bunun için, tesbîh etmek günâhların yok olmasına ve kötülüklerin afv olmasına sebeb olur. Bundan dolayı da, terâzîde çok ağır gelir. Hasenât kefesini doldurur. Rahmâna da sevgili olur. Çünki Allahü teâlâ, afv etmeği sever. Bundan başka, tesbîh eden ve hamd eden bir müslimân, Hak teâlâyı, Ona yakışmayan şeylerden uzak­laşdırınca ve kemâl ve cemâl sıfatlarının ancak Onda olduğunu bildirince, kerîm olan, ihsân sâhibi olan Allahü teâlânın da, o kulu uygunsuz şeyler­den uzaklaşdırması ve ona kemâl sıfatlarını ihsân etmesi umulur. Errahmân sûresi altmışıncı âyetinde meâlen, (İhsân edene yapılacak karşılık, ancak ihsândır) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme de, bu ümmîdi kuvvetlendirmekde­dir. Bunun için, bu iki kelime çok okundukca, günâhları yok etmekde, mîzânda çok ağır gelmekdedir. Güzel huyları getirdiği için de, Rahmâna çok sevgili olmakdadır. Vesselâm.