Bu mektûb, şeyh Hamîd-i Bingâlîye yazılmışdır. Tesavvuf büyüklerinin yanıldıkları şeylerden birkaçını bildirmekdedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun. Peygamberlerin en üstününe ve Onun Âline ve Eshâbının hepsine selâm ve düâlar olsun “salevâtullahi teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sahbihi ecma’în”. Buradaki fakîrlerin hâli, hergün dahâ iyi olmakdadır. Hergün dahâ çok şükr etmek lâzım gelmekdedir. Uzakdaki sevdiklerimizin de böyle olmalarını istiyoruz.
Azîzim! Bu hiç bilinmiyen yolda, yolcuların ayağı kayacak yerler çokdur. İ’tikâdda ve her işde, islâmiyyetin ipinin ucuna yapışmak lâzımdır. Yanımda olanlara ve uzakda olanlara yapacağım nasîhat, yalnız budur. Aman, gâfil olmayınız! Bu yolda, yolcuları şaşırtan birkaç yanlışlığı yazıyorum. Bu yanlışlıkların sebeblerini açıklıyorum. Dikkat ile, düşünerek okuyunuz! Başka yerlerde de, bunlarla ölçerek hareket ediniz!
Tesavvuf yolundaki yanılmaların birisi, sâlik, ya’nî yolcu, makâmlara yükselirken, âlimlerin sözbirliği ile yüksekliklerini bildirdikleri kimselerden kendini dahâ yüksek bulmasıdır. Bu sâlikin makâmı, bu büyüklerin makâmlarından elbette aşağıdır. Fekat sâlik, ba’zan kendini, insanların en üstünü oldukları meydânda olan Peygamberlerin de “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” üstünde görür. Böyle görmekden Allahü teâlâya sığınırız. Birçoklarının böyle yanlış görmeleri şundandır ki, Peygamberler ve Evliyânın hepsi, önce, kendi varlıklarının mebde-i te’ayyünü olan ismlere kadar çıkarlar. Böyle çıkanlar (Velî) olur. Vilâyet mertebesine kavuşur. Sonra, bu ismlerde ve ismlerden, Allahü teâlânın dilediği makâmlara yükselirler. Fekat, bu yükselmelerde, hepsinin konak yerleri, vücûdlerinin mebde-i te’ayyünü olan ismlerdir. Yükselirlerken, onları arayan, çok zemân, o ismlerde bulur. Çünki o büyüklerin, yükselirken, tabî’î yerleri, bu ismlerdir. Bu ismlerden, yukarı ve aşağı hareket etmek, sonradan te’sîr eden kuvvetlerle olur. Yaradılışı yüksek olan bir sâlik, o ismlerden yukarı ilerler. O ismlerin sâhibleri olan Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” kendini dahâ yukarı sanır. Önce inanmış, îmân etmiş olduğunu unutur. Peygamberlerin yüksekliğinde, Evliyânın üstünlüklerinde şübheye düşer. Bu makâm, sâliklerin ayaklarının kaydığı yerdir. Bu zemân, sâlik, o büyüklerin, bu makâmlardan sonsuza doğru yükselmiş olduklarını bilemez. O ismlerin, yükselirlerken, tabî’î yerleri olduğunu da bilemez. Kendisinin, yükselirken, tabî’î yeri bulunduğunu, kendi yerinin, o büyüklerin yerleri olan o ismlerin altında ve çok aşağıda olduğunu düşünemez. Bir kimsenin üstünlüğü, tabî’î yerinin yüksekliği ile ölçülür. O yer, kendi mebde-i te’ayyünü olan ism-i ilâhîdir. Yine bunun içindir ki, büyüklerden birkaçı demişdir ki, ârif yükselirken, büyük aracıyı arada bulmaz. O arada olmadan yükselir. Hocam Muhammed Bâkî-billah “kaddesallahü teâlâ sirrehümâ” hazretleri, Râbi’a-i Adviyyenin de, bunlardan biri olduğunu bildirmişdi. Bunlar yükselirken, büyük aracının mebde-i te’ayyünü olan ismden ileri çıkınca, Berzahiyyet-i kübrânın arada kalmadığını sanıyorlar. (Berzahiyyet-i kübrâ), hakîkat-i Muhammediyyeye diyorlar. İşin doğrusunu yukarıda bildirdik.
4:32 minutes ( 2.1 MB)