453 290-Mektub

Allahü teâlâ, bir kimseyi, cezbe hâsıl oldukdan ve temâm oldukdan sonra, sülûk ni’meti ile şereflendirirse, bu kimse cezbenin yardımı ile çok uzun bir yolu, çok kısa bir zemânda geçer. Bu yolun, ellibin senelik oldu­ğunu bildirmişlerdir. Me’âric sûresinin dördüncü âyetinin, (Melekler ve Rûh, ellibin sene uzunluğundaki bir günde, ona çıkarlar) meâl-i şerîfinde­ki uzunluk bunu gösteriyor demişlerdir. Böylece, Fenâ-fillah ve Bekâ-bil­lah makâmının kendisine kavuşur. Sülûkün sonu, Seyr-i ilallah yolculuğu­nun sonuna kadardır. Buraya (Fenâ-i mutlak) denir. Bu makâmdan sonra, cezbe başlar. Buna, Seyr-i fillah ve Bekâ-billah denir. Seyr-i ilallah, sâlikin ismine kadar olan yolculukdur. Seyr-i fillah, bu ismde olan seyrdir. Çünki her ismde sonsuz ismler bulunur. Bunun için, bu ismdeki yolculuk sonsuz olur. Bu fakîrin bu makâmda, ayrıca bir ma’rifeti vardır. Biraz sonra, inşâ­allahü teâlâ bildirilecekdir. Yükselirken, bu ism, (Ayn-i sâbite)nin üstün­dedir. Çünki, sâlikin ayn-i sâbitesi, bu ismin zıllidir. Onun ilmdeki sûreti­dir. Allahü teâlânın lutf ederek seçdikleri, bu ismden de ileri yükselirler. Allahü teâlânın dilediği kadar, sonsuz ilerlerler. Arabî beyt tercemesi:

Bundan sonrasını anlatmak çok incedir, anlatmamak dahâ iyi olan da vardır.

Başka yollardan vâsıl olanlar da, ikincisinde, bunlarla ortak iseler de ve Fenâ-fillah ile Bekâ-billaha kavuşmuşlarsa da, onların riyâzetler çekerek ve mücâhedeler yaparak, çok uzun zemânda sonuna varabildikleri yolu, bu yolun büyükleri, tadını alarak ve şühûd ni’meti ve maksûda kavuşmanın zev­kı ile, çok kısa bir zemânda geçer, aradıklarına kavuşurlar. Kavuşdukdan sonra da, sonsuz ilerlerler. Sülûk ile sona varanlar arasında, böyle ilerleme­ğe ve yakınlığa kavuşan pekazdır. Çünki, cezbenin sülûkden önce olması için, biraz sevilmiş olmak lâzımdır. İstenmedikce çekilmek olmaz. Çekilir­se, dahâ yakın olur. İstenilen ile isteyen arasında çok ayrılık vardır. Bu, Al­lahü teâlânın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Allahü teâlâ, büyük ih­sân sâhibidir. Fârisî iki beyt tercemesi:

Sevilenlerin aşkı, gizli ve keskindir. Sevenlerin aşkı, davul zurna iledir.

Sevenler, aşk ateşi ile erir, biter, Sevilen, hem semizler, hem de dâim güler.

Süâl: Başka silsilelerdeki sevilenler de, böyle ilerliyor ve yaklaşıyorlar. Onlarda da cezbe, sülûkden önce oluyor. Böyle olunca, bu yolun, başka­larından üstünlüğü ne olur? Niçin dahâ yakın olur?

Cevâb: Başka tarîkler, bu işi elde etmek için kurulmamışdır. Bunlarda bulunan pekaz kimseyi, rastgele bu ni’metle şereflendirirler. Bu yol ise, bu ni’meti elde etmek için kurulmuşdur. Bu yolun büyüklerinin sözleri arasın­da yer alan (Yâd-i dâşt), cezbe ve sülûkün her ikisi de hâsıl oldukdan son­ra ele geçebilir. Buna nihâyet demek şühûd ve huzûr mertebelerinin öte­sidir. Bunu şöyle açıklıyalım: Şühûd, yâ sûret aynasında, veyâ ma’nâ ayna­sında olur. Yâhud da, sûretin ve ma’nânın ötesinde olur. Bu perdesiz olan şühûde (Berkî), ya’nî şimşek gibi demişlerdir. Ya’nî, bu şühûd şimşek ça­kar gibi hâsıl olup, sonra hemen araya perde girer.