205/206 165-Mektub

 165

YÜZALTMIŞBEŞİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, nakîb seyyid, şeyh Ferîde “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” yazılmışdır. İslâmiyyetin sâhibi Muhammed aleyhisselâma uyanları öv­mekde ve Onun islâmiyyetine uymak istemiyenleri sevmemek, onları düş­mân bilmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

Allahü teâlâ sizi, Kureyş kabîlesinden ve Hâşimî soyundan olan, ümmî ve şerefli Peygamber Muhammed aleyhisselâmın soyundan yapmakla şe­reflendirdiği gibi, ma’nevî mîrâsına kavuşmakla da şereflendirsin! Bu dü­âya âmîn diyen kullarını da, kıyâmetde acıyarak karşılasın! Âmîn!

Resûlullahın soyundan olan, o büyük Peygamberin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Âlem-i halkdaki mallarına vâris olur. Ma’nevî mîrâs ise, Âlem-i emrdeki şeylere kavuşmakdır. Onlar da, îmân, ma’rifet, rüşd gibi ni’metlerdir. Âlem-i halkdan olup görünen ni’metlere şükr etmek, ma’ne­vî mîrâsa kavuşmakla olur. Ma’nevî mîrâsa kavuşmak ise, o yüce Peygam­bere “aleyhissalâtü vesselâm” tâm uymakla olabilir. Bunun için, Ona tâbi’ olmağa çalışınız! Onun emrlerine sarılınız ve yasaklarından kaçınınız!

Muhammed aleyhissalâtü vesselâma tâm ve kusûrsuz tâbi’ olabilmek için, Onu tâm ve kusûrsuz sevmek lâzımdır. Tâm ve olgun sevginin alâmeti de, Onun düşmânlarını düşmân bilmekdir. İslâmiyyeti beğenmeyenleri sevme­mekdir. Muhabbete (Müdâhene), ya’nî gevşeklik sığmaz. Âşıklar, sevgili­lerinin dîvânesi olup, onlara aykırı birşey yapamaz. Aykırı gidenlerle uyu­şamaz. İki zıd şeyin muhabbeti bir kalbde, bir arada yerleşemez. Cem’-i zıd­deyn muhâldir. İki zıddan birini sevmek, diğerine düşmânlığı îcâb eder. İşi elden kaçırmadan, iyi düşünmelidir. Elden gitmiş olanları da kurtarılabi­lir. Yarın iş elden çıkınca, pişmânlıkdan başka ele birşey geçmez. Fârisî beyt tercemesi:

Ortalık aydınlanınca olur belli,

herkesin geceyi, kimle geçirdiği!

Bu dünyâ malları, mülkleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Âhıretde ele girecekler ise sonsuzdur ve dünyâda iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayât, eğer dünyâ ve âhıretin en kıymet­li insanı olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olarak geçirilirse, se’âdet-i ebediyye, sonsuz necât, kurtuluş umulur. Yoksa, Ona tâbi’ olmadıkca, herşey hiçdir. Ona uymadıkca, her yapılan hayr, iyilik burada kalır, âhıret­de ele birşey geçmez. Fârisî beyt tercemesi:

Muhammed “aleyhisselâm”, yüzü suyudur cihânın,

kapısının toprağı olmıyan toprak altında kalsın!

Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ Âlihi ve sellem” uymak şe­refine kavuşmak için, dünyâda olan herşeyden yüz çevirmek lâzım olmaz. Böyle yapmak çok zor olur. Eğer, farz olan zekât verilir ise, dünyâ malla­rının hepsi terk edilmiş demek olur. Böylece insan dünyânın zararından kur­tulmuş olur. Çünki, bir malın zekâtı verilince, o mal zarardan kurtulur. De­mek ki, dünyâ malını zarardan korumak için ilâc, o malın zekâtını vermek­dir. Malın hepsini Allah yolunda vermek, elbette dahâ iyi ve fâideli ise de, zekâtını ayırıp, yerine vermek de, bu işi görmekdedir. Fârisî beyt terceme­si:

Gökler, Arşa göre elbet alçakdır,

fekat yer yüzünden pekçok yüksekdir.

Demek ki, aklı olan, her işini islâmiyyete uygun yapmak için çok çalış­malıdır. Âlimler, sâlihler gibi, islâmiyyet adamlarının kıymetlerini bilme­li, onlara saygı göstermeli, edebli davranmalıdır. İslâmiyyetin yayılması için, elinden geleni yapmalıdır. Nefslerinin istekleri ardı sıra koşanları, bid’at sâ­hiblerini adam yerine koymamalı, onları kıymetsiz, aşağı tutmalıdır. Bid’at sâhibine kıymet veren, islâmiyyeti yıkmağa yardım etmiş olur. Allahü te­âlânın düşmanı ve Onun Resûlünün düşmanı olan kâfirleri, kendine düş­man bilmelidir. İslâm düşmanlarını aşağı tutmalı, kıymetsiz, rezîl olmala­rı için uğraşmalıdır. O alçaklara hiçbir zemân ve hiçbir yerde saygı göster­memelidir. Onlarla görüşmemeli, hiç buluşmamalıdır. O düşmanlara hep sert davranmalı, elden geldiği kadar, yüzlerini görmemeli, işe karışdırma­malıdır. Onlara bir iş düşerse, onlarsız olamıyacak ise, abdesthâneye gider gibi, istemiyerek ve üzülerek iş bitinceye kadar, yardımları istenebilir. O yüce ceddinizin “aleyhi ve alâ âlihissalevât vetteslîmât” sevgisine kavuşdu­ran, kurtuluş yolu işte budur. Eğer bu yoldan ilerlenmezse, o yüksek huzû­ra kavuşmak pek güç olur. Bize yazıklar olsun! Arabî beyt tercemesi:

Sevgiliye kavuşmak ele geçer mi acabâ?

yüksek dağlar ve korkunç tehlükeler var arada!

Dahâ çok yazarak sizi usandırmak istemiyorum. Fârisî beyt tercemesi:

Az söyledim sana, incitmekden sakındım,

sözüm çok ise de, anlatmakdan sıkıldım.