390 272-Mektub

Görmüyorlar mı ki, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde, (Müteşâbi­hât) denilen ince bilgiler vardır. Müteşâbihâti, değil kalın kafalılar, keskin görüşlü ve ince düşünüşlü olan büyükler bile anlıyamamakdadır. Bunun­la berâber, bunları bildirmekden çekinmediler. Câhiller anlıyamaz diyerek bildirmekden vaz geçmediler. Bu tesavvufcular, varlığın iki olduğunu söy­liyenlere ve Allahü teâlâdan başkasına ibâdetden kaçınanlara, müşrik di­yorlar. Varlık birdir diyen bir kimseye, binlerle puta tapınsa bile muvahhid diyorlar. Bunlara göre o putlar, Allahü teâlânın görüntüleridir. Onlara tapınmak, Allahü teâlâya ibâdet olur diyorlar. İnsâf olunsun ki, bu ikisin­den hangisi müşrikdir ve hangisi muvahhiddir?

Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” vahdet-i vücûd bildirme­diler. Varlık ikidir diyenlere müşrik demediler. Ma’bûdün, tapınacak var­lığın bir olduğunu söylediler. Ondan başkasına tapınmağa şirk dediler. Bu tesavvufcular, mahlûkları Allahü teâlâdan başka bilselerdi, başka şey­lere tapanlara, müşrik olmaz demezlerdi. Onlar bilse de, bilmese de, mah­lûklar mahlûkdur. O değildirler.

Bunların sonra gelenlerinden birkaçı, (Bu âlem, Allahü teâlânın görü­nüşü değildir) dediler. Herşeye O demekden kaçındılar. Herşey Odur di­yenleri beğenmediler. Bunun için, şeyh Muhyiddîni ve onun yolunda olan­ları inkâr etdiler ve aybladılar. Fekat bunlar, bu âlem Allahü teâlâdan başkadır da demiyor. O değildir, Ondan başka da değildir diyorlar. Bunla­rın sözü de, doğru değildir. İki şey elbet birbirinden başka olur. İkiliğe inan­mamak, akla uymamak olur. Evet, Ehl-i sünnetden kelâm âlimleri, Alla­hü teâlânın sıfatları O değildir. Ondan başka da değildir dediler ise de, bu­radaki başka sözü, lügat ma’nâsında değildir. Başka olan iki şeyin birbirin­den ayrılması câiz olur demekdir. Çünki Allahü teâlânın sıfatları, zâtından ayrılmış değildir ve ayrılmaları câiz değildir. Bunun için, Allahü teâlânın sıfatları O değildir. Ondan başka da değildir sözü doğrudur. Âlem ise, böyle değildir. Allahü teâlâ var idi. Hiçbirşey yok idi. Bunun için âlem, On­dan başka değildir demek, hem lügat bakımından, hem de ikinci bakı­mından doğru olmaz. Bunlar, ilerliyememiş olduklarından, âlemi ya’nî mahlûkları, Allahü teâlânın sıfatları gibi sandılar. Sıfatlar için söylemesi câ­iz olanı, âlem için de söylediler. Âlem Odur demediklerine göre, Ondan baş­kadır demeli idiler. Böylece, tevhîd-i vücûdî yolundan kurtulmalı idiler. Var­lığın çok olduğunu anlamalı idiler. Tevhîd-i vücûdî sâhibleri meselâ şeyh Muhyiddîn-i Arabî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” ve onun yolunda gidenler, herşey Odur diyor. Bu sözleri, âlem Allahü teâlâ ile birleşmiş de­mek değildir. Hâşâ ve kellâ! Bu sözleri, âlem yokdur. Ancak Allah vardır demekdir. Mektûblarımda bunu uzun açıklamışdım.

Süâl: Tevhîd-i vücûde inanan tesavvufcuların iki varlığa inananlara müşrik demeleri, onlar iki varlık gördükleri içindir. İki varlık görmek ise, tarîkatde şirkdir.

Cevâb: Tarîkatde şirk olan, iki varlık görmeği önlemek için, tevhîd-i şü­hûdî yetişir. Burada tevhîd-i vücûdî hiç lâzım değildir. Fenâ hâsıl olması için, sâlikin bir mukaddes zâtdan başka hiçbirşey görmemesi ve düşünmemesi lâzımdır. Böylece, tarîkatdeki şirkden kurtulmuş olur.