110 72-Mektub

 72

YETMİŞİKİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, hâce Cihâna yazılmış olup, âhıreti istiyenin dünyâya düşkün olmaması lâzımdır. Dünyâyı terk etmek nasıl olacağını bildirmekdedir:

Allahü teâlâ, selâmet ve âfiyet versin! Din ile dünyâyı birlikde kazan­mak imkânsızdır. Âhıreti kazanmak istiyenin, dünyâdan vaz geçmesi lâzım­dır. Bu zemânda, dünyâyı temâmen terk etmek, kolay değildir. Hiç ol­mazsa, hükmen terk etmek, ya’nî terk etmiş sayılmak lâzımdır. Bu da, her işde islâmiyyete uymak demekdir. Yiyecekde, içecekde, giyecekde ve ev kur­makda islâmiyyete uymak lâzımdır. İslâmiyyetin emrlerini aşmamak lâzım­dır. Altın ve gümüşün ve ticâret eşyâsının ve kırda, çayırda otlıyan dört ayak­lı hayvanların zekâtını vermek farzdır. Bunların zekâtını elbette vermeli­dir.

İslâmiyyete uymakla zînetlenen bir kimse, dünyânın zararından kurtul­muş olur ve âhıreti kazanır. Dünyâyı [ya’nî nefsin arzûlarını], böyle hük­men de terk edemiyen kimse, münâfık demekdir. Îmânlı olduğunu söyle­mesi, âhıretde kendisini kurtaramaz. Yalnız dünyâda, malını ve cânını ko­rur. Fârisî beyt tercemesi:

Söyledim sana, işin özünü,

İster sıkıl, ister dinle sözümü.

Dünyânın bu kadar gösterişli hâli, hademesi, hizmetçileri, tatlı yemek­leri, çeşidli şerbetleri, süslü, câzibeli elbiseleri ve nice zevkleri karşısında, hangi baba yiğit, hangi bahtiyar kimse, bu doğru söze kulak verip dinler? Fârisî beyt tercemesi:

İncilerin ağırlığı sağır etmiş kulağını,

duymaz olmuş, ne yapayım, ağlamamı, sızlamamı.

[Dünyâ, ednâ kelimesinin müennesidir. Ya’nî, ism-i tafdîldir. Masdarı, dü­nüv veyâ denâetdir. Birinci masdardan gelince, çok yakın demekdir. (Biz en yakın olan gökü, çırağlarla süsledik) âyet-i kerîmesindeki dünyâ kelimesi böyledir. Ba’zı yerde de, ikinci ma’nâ ile kullanılmışdır. Meselâ, (Denî, al­çak şeyler mel’ûndur) hadîs-i şerîfinde böyledir. Ya’nî, (Dünyâ mel’ûndur) demekdir. Alçak şeyler, cenâb-ı Hakkın, nehy-i iktizâî ve nehy-i gayr-i ik­tizâîsidir. Ya’nî, harâm ile mekrûhlardır. Şu hâlde, Kur’ân-ı kerîmde zem edi­len, kötü denilen dünyâ, harâmlar ve mekrûhlardır. Mal kötülenmemişdir. Çünki, cenâb-ı Hak, mala hayr adını vermekdedir. Bu sözümüzü isbât eden vesîka, varlığın ve insanlığın ikincisi olan, İbrâhîm halîl-ür-rahmânın malı­dır “salevâtullahi aleyh”. Yalnız yarım milyonu sığır olmak üzere, davarla­rı, ova ve vâdîleri dolduruyordu].

Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Muhammed aleyhisselâmın yoluna uymakla şe­reflendirsin!

Şeyh meyân Zekeriyyâ eski defterdardır. Âlim ve fazîletli bir insandır. Bir zemândan beri habsdedir. İhtiyârlık, geçim darlığı ve habsde uzun ze­mân kalması yüzünden muhtâc ve acınacak hâldedir. Fakîri bulunduğu bir­liğe çağırıp, kurtulmasını istiyor. Mesâfe uzak olduğu için gelemedim. Kardeşimiz Hâce Muhammed Sâdık, huzûrunuza geldiğinden, birkaç söz­le başınızı ağrıtdım. İnşâallah o zevâllı, yüksek teveccüh ve kereminizden umulana kavuşur. Çünki, âlimdir ve yaşlıdır. Vesselâm evvelen ve âhıren.