458 291-Mektub

291
İKİYÜZDOKSANBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mevlânâ Abdülhayy için yazılmışdır. Tevhîd-i vücûdî ve tev­hîd-i şühûdî mertebeleri bildirilmekdedir:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu mektûbu yazarken, Allahü teâlâdan yar­dım istiyorum. Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! Peygam­berlerin en üstününe ve Onun Âline ve Eshâbının hepsine salât ve selâm ol­sun! Allahü teâlâ senin de anlayışını artdırsın! Birçoklarına tevhîd-i vücûd bilgisinin hâsıl olması, tevhîd murâkabesini çok yapdıkları içindir. (LÂİLÂHE İLLALLAH) kelime-i tayyibesini, Allahü teâlâdan başka hiçbirşey yokdur diye çok düşünmekden de hâsıl olur. Tevhîd bilgilerinin, böyle uğ­raşarak elde edilmesi, hayâlin kaplamasından olur. Tevhîdin ma’nâsı çok dü­şünülünce, hayâlde yerleşir. Sonradan elde edildikleri için, bu bilgiler kalı­cı olmaz. Tevhîd bilgilerinin sâhibi, hâl sâhibi değildir. Çünki hâl sâhibleri, (Erbâb-ı kulûb)dürler. Bunun ise, o zemânda, kalb makâmından haberi yokdur. Yalnız (Tevhîd-i vücûdî)nin bilgisini elde etmişdir. İlmin de derece­leri vardır. Herbiri, birbirlerinden üstündürler. Tevhîd-i vücûdî bilgileri, birçoklarında da kalbin muhabbetinden ve çekilmesinden hâsıl olur. Önce, ma’nâsını düşünmeden çok zikr ve murâkabe yapılır. Böyle çalışarak veyâ yalnız Allahü teâlânın ihsânı olarak, (Kalb makâmı)na gelir. Bu makâmda, cezbe hâsıl olur. Eğer, bunlarda, tevhîd-i vücûdî cemâli hâsıl olursa, özledik­lerini çok sevdikleri için olur. Sevdiklerinin mâ-sivâsı gözlerinden örtülür. Mâ-sivâsını görmeyince ve bulmayınca, hâlıkdan başkasını yok bilirler. Böyle tevhîd, hâllerden hâsıl olur. Vehm ve hayâl ile ilişiği yokdur. Böyle olan Erbâb-ı kulûb eğer, âleme geri döndürülürlerse, sevdiklerini âlemin her zer­resinde görürler. Herşeyi, sevgililerinin güzelliklerini gösteren birer ayna bi­lirler. Eğer, Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile, Kalb makâmından çıkarak, kalbin sâhibine dönerlerse, Kalb makâmında hâsıl olmuş olan, tevhîd ma’ri­feti, yok olmağa başlar. Ne kadar çok yükselirlerse, kendilerini bu ma’rifet­den o kadar dahâ ilgisiz bulurlar. Bunlardan birkaçı, bu ma’rifet sâhibleri­ni beğenmemeğe, onlara dil uzatmağa bile varmışlardır. Rükneddîn Ebül­mekârim Alâüddevle-i Semnânî böyledir. Başka birkaçı da; bu ma’rifet yok oldukdan sonra, bu bilgileri savunmakla veyâ kötülemekle hiç ilgilen­mezler. Bu satırları yazan [İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh” hazretleri], tev­hîd ma’rifetinin sâhiblerine dil uzatmakdan sakınırım. Onlara, yakışmıyan birşey söylemem. Onlarda bu hâl, kendi istekleri ile olsaydı, o zemân, be­ğenmemenin ve dil uzatmanın yeri olurdu. Onlarda bu hâl, istemiyerek, el­lerinde olmıyarak hâsıl olmakdadır. Bu hâl, onlara hâkim olmuşdur. Bunun için birşey denilemez. Sıkışık olana birşey söylenemez, kötülenemez. Fekat, bu ma’rifetin üstünde başka ma’rifetin bulunduğunu da bilirim. Bu hâlin öte­sinde başka hâl de vardır. O makâmda kalmış olanlar, birçok üstünlüklere kavuşamazlar. Yüksek makâmlara çıkamazlar.

Sermâyesi az olan bu fakîr “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, zikrler ve murâkabeler yaparken, tevhîdin ne demek olduğunu düşünmeden, hattâ hiç uğraşmadan, yalnız Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile, feyzler, nûrlar kay­nağı, hakîkatlerin, ma’rifetlerin üstâdı, Allahü teâlânın râzı olduğu dînin kuvvetlendiricisi,