472 294-Mektub

Başka Peygamberler için “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalevâtü vettehıyyât” böyle söylemek câiz olursa, uymakla değil, doğrudan doğruya kavuşmakla olur. Çünki o büyük­ler, doğrudan doğruya konakları aşmışlar, Zât-i teâlâya kavuşmuşlardır. Doğrudan doğruya olan kavuşmakda, aracının bulunması, bu kelimenin kul­lanılmasını uygun yapmaz. Aradaki fark anlaşılmış oldu. Kendi kendine ka­vuşmakla, kavuşana uyarak kavuşabilmek başkadır. Bu başkalıkdır ki, geçmiş Peygamberlerin, bu ümmetde Peygambere uyanların en yüksekle­rinden dahâ üstün olduklarını göstermekdedir. Doğrudan doğruya kavuşan, istenilendir. Başkasına uyarak, onun kavuşduğuna kavuşan böyle değildir. Resûlullaha uyanların büyükleri için (Vasl-ı uryânî) ve (Tecellî-i zât) keli­melerini kullanmak doğrudur. Başka Peygamberler için kullanmak, doğru olmaz dedik. Fekat, doğrudan doğruya kavuşan ile başkasının yanı sıra ka­vuşan, bir olabilir mi? İkisi nasıl bir olabilir ki, ni’met birincisinde tâmdır ve olgundur. İkincisinde ise, yalnız ismde ve görünüşdedir. Şu kadar var ki, bu benzerlik, uyanları uyulanlar gibi yapmakdadır. Bunun içindir ki, Pey­gamberlerin sonuncusu “aleyhi ve aleyhimüssalâtü vesselâm”, (Ümmetimin âlimleri, İsrâîl oğullarının Peygamberleri gibidir) buyurdu. Bütün bunlar­dan anlaşılıyor ki, bu ümmetin Evliyâsından Tecellî-i zâtîye kavuşanlar, Te­cellî-i zâtîye kavuşmıyan Peygamberlerden “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” dahâ üstün olamazlar. Burasını iyi anlamak lâzımdır. Çünki, burada çok kim­selerin ayağı kaymışdır. Allahü teâlânın, sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın sadakası olarak bu fakîre bildirdiklerini size yazdım.

Süâl: Bu varlıkların hepsi, Muhammed “aleyhisselâm” için yaratıldı “aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm”. Başkaları varlığa ve yüksekliklere Onun yanı sıra kavuşdular. Ona uymakla yükseldiler. Bunun içindir ki, kı­yâmet günü, Âdem “aleyhisselâm” ve bütün başkaları, Onun sancağı altın­da bulunacaklardır. Sen ise, başka Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” Ona uyarak değil de, doğrudan doğruya kavuşduklarını söy­lüyorsun. Bu nasıl olur?

Cevâb: Muhammed Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için, kendi ha­kîkatinden Zât-i teâlâya yol olduğu gibi, her Peygamberin de “alâ nebiyyi­nâ ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” kendi hakîkatlerinden Zât-i teâlâya ka­vuşduran yolları vardır. Bu yollardan, başkasına uyarak değil, kendi kendi­lerine kavuşurlar. Ümmetler böyle değildir. Peygamberlere uyarak, kendi ya­radılışına uygun olan Peygamberlerin hakîkatinden, aradıklarına kavuşurlar. Ümmetler kendi kendilerine kavuşamaz. Böyle olmakla berâber, başka Pey­gamberler kendi kendilerine kavuşsalar bile, vasl-ı uryânî değildir. Çünki, Pey­gamberlerin sonuncusunun hakîkati arada ince perdedir “aleyhi ve aleyhi­müssalevâtü vetteslîmât”. Bunun için, gelen her feyz, önce bu hakîkate ge­lir. Sonra buradan başkalarına ulaşır. Uymak demek de, uyulanın arada bu­lunması demekdir. Bundan dolayı, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vet­teslîmât” kendi kendilerine kavuşmaları, böyle uymaları ile birlikde buluna­bilir. Ümmetlerin uymaları böyle değildir. Onların uymaları ile, kendi ken­dine kavuşmak birlikde olamaz. Bunu yukarıda birkaç yerde bildirdik.

Süâl: Yükselirken hayât sıfatına da kavuşulabilir mi?

Cevâb: Evet kavuşulabilir.

Süâl: (Hayât sıfatının sonu, Zât-i teâlâda yok olmakdır) dediniz. Kâmil­lerin, yok olmak makâmından ellerine geçen nedir? Yukarıda bildirdiğini­ze göre, hakîkatlerin te’ayyünlerinin aynları ya’nî kendileri yok olmaz. (Eğer yokluk varsa, nazarîdir, görünüşdedir. Aynın yok olması ilhâd ve zındıklık olur) demişdiniz?

Cevâb: Aynın yok olması, niçin lâzım olsun? Varlığını görememek ye­tişir. Böyle nazarî yok olmakda da çeşidli mertebeler vardır. Burasını iyi an­lamalıdır. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. Doğru yolda gidenlere ve Muhammed Mustafâya uyanlara selâm olsun “aleyhi ve alâ âlihi minessa­levâti vetteslîmâti etemmühâ ve ekmelühâ”!