415 285-Mektub

285
İKİYÜZSEKSENBEŞİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mîr seyyid Muhibbullah-i Mankpûrîye yazılmışdır. Simâ’, raks ve vecd üzerinde bilgi vermekde, rûhdan açıklama yapmakdadır:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kul­larına selâm olsun! Allahü teâlâ, sana herşeyin doğrusunu düşünen ve doğrusunu bulan akl versin ve herşeyin doğrusunu bildirsin! Vecd ve simâ’ [ya’nî kasîde, ilâhî dinliyerek kendinden geçmek, kimlere fâidelidir? Bun­lar], hâlleri değişen, her zemânda başka dürlü olan, bir zemân şü’ûrlu, bir zemân şü’ûrsuz olan kimseler için fâidelidir. Bunlara (Erbâb-ı kulûb) de­nir. Bunlara Allahü teâlânın sıfatları tecellî eder. Her sıfatın tecellîsinde baş­ka bir hâl alırlar. Sonsuz olan sıfatların ve ismlerin tecellîleri, te’sîrleri al­tında hâlden hâle dönerler. Hâlleri değişir, dilekleri hep değişir. Bunlar de­vâmlı bir hâlde kalamaz. Zemânları değişmeden olamaz. Bir zemân (Kabz) ya’nî sıkıntı, başka zemân (Bast) sevinç içindedirler. Bunlara (İbn-ül­vakt) de denir. Hâllerin te’sîri altında mağlûbdurlar. Bir zemân yükselir­ler. Başka zemân, aşağı derecelere düşerler.

Tecelliyât-i zâtiyyeye kavuşanlar kalb makâmından yukarı çıkmışlar, kal­bin sâhibine varmışlardır. Hâllere köle olmakdan kurtulmuşlar, hâlleri verene ulaşmışlardır. Bunların vecd ve simâ’a ihtiyâcları yokdur. Çünki, ze­mânları değişmez. Hâlleri devâmlıdır. Dahâ doğrusu vaktleri ve hâlleri yok­dur. Bunlara (Ebül-vakt) ve (Erbâb-üt-temkîn) denir. Bunlar kavuşmuş­lardır. Hiç geri dönmezler. Birşey gayb etmezler. Birşey gayb etmiyen, birşey bulmaz. Evet, sona kavuşanlar arasında, vaktleri devâmlı olduğu hâl­de, simâ’dan fâidelenenler de vardır. Bunları biraz aşağıda açıklayacağız. İnşâallahü teâlâ.

Süâl: Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlâ ile öyle vak­tim olur ki, o ânda hiçbir melek ve hiçbir Peygamber bana yaklaşamaz) bu­yurdu. Bu hadîs-i şerîf vaktin devâmlı olmadığını göstermiyor mu?

Cevâb: Bu hadîs doğru ise, âlimlerin çoğu, burada bildirilen vaktin de­vâmlı olduğunu anlamışlardır. Şöyle de deriz ki, devâmlı olan vaktde ara­sıra husûsî hâller de olur. Bu hadîs-i şerîf, bu hâlleri bildirmekdedir.

Süâl: Tegannî dinlemek, bu hâllerin bulunduğu zemân belki fâideli olur. Böyle olunca, nihâyete kavuşanlar da, bu hâlleri elde etmek için si­mâ’a muhtâc olur.

Cevâb: Bu hâller, nemâz kılarken hâsıl olmakdadır. Nemâzın dışında da hâsıl olursa, nemâzın te’sîri iledir.