032 18-Mektub

18

ONSEKİZİNCİ MEKTÛB
Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Telvînden sonra olan tem­kîni, Vilâyetin üç mertebesini ve Vücûd-i teâlânın Zât-i teâlâdan ayrı ol­duğu bildirilmekdedir:

Yüksek kapınızın kölelerinin en aşağısı, günâhı çok Ahmed bin Abdü­lehad sunar ki, hâllerin ve ma’rifetlerin gelmeğe başladığı günden beri, bun­ları yüksek kapınıza bildirmek saygısızlığında bulundum ve çok ileri gitdim. Allahü teâlâ, yüksek teveccühlerinizin yardımıyla, hâllere bağlı kalmakdan kurtardı. Telvînden temkîne kavuşdurdu. Ya’nî değişik hâllerden kurtarıp sükûnete kavuşdurdu. Şimdi hayret, şaşkınlık ve üzüntüden başka elime hiç­birşey geçmiyor. Vasl yerine fasl ve kurb yerine bu’d hâsıl oldu. Ma’rifet­ler kalmadı. İlm gitdi. Cehl kapladı. Bu şaşkınlıkla mektûb da yazılamaz ol­du.

Yalnız, günlük olup bitenleri yazarak, kıymetli vaktlerinizi almağa da elim varmadı. Kalbimi soğukluk o kadar kapladı ki, hiçbirşeyle kızışamı­yor. Tenbeller gibi hiçbir iş yapamıyorum. Fârisî beyt tercemesi:

Ben hiçim, hiçden de aşağı, Hiçden bir iş hâsıl olur mu?

Sözümüze gelelim. Şimdi (Hakk-ul-yakîn) ile şereflendirdiler. Burada ilm ve ayn, ya’nî bilmek ve görmek birbirine perde değildirler. Fenâ ile be­kâ bir aradadır. Hayret, şaşkınlık içinde ilm ve şü’ûr vardır. Gayb etmiş iken kavuşmuşdur. İlm ve ma’rifet varken cehl ve dalgınlık içindedir. Fârisî mısra’ tercemesi:

Çok şaşılır. Hem kavuşdum, hem şaşkın oldum.

Allahü teâlâ yalnız kendi sonsuz merhametiyle yüksek derecelerde ilerletiyor. (Vilâyet makâmı)nın üstünde (Şehâdet makâmı) var. Vilâyetin, şehâdet makâmı yanındaki yeri, sûretlerin tecellîsinin zâtın tecellîsi yanın­daki yeri gibidir. Hattâ, bu ikisi arasındaki uzaklık, o ikisi arasındaki uzak­lıkdan kat kat çokdur. Bunu önceden de bildirmişdim. Şehâdet makâmı­nın üstünde (Sıddîklık makâmı) var. Bu iki makâm arasındaki uzaklık, ke­lime ile anlatılabilenden dahâ çok ve işâret olunabilenden dahâ büyükdür. Sıddîklık makâmının üstünde, yalnız (Peygamberlik makâmı) vardır “alâ ehlihessalâtü vesselâm”. Sıddîklık makâmı ile peygamberlik makâmı ara­sında başka makâm yokdur ve olamaz. Başka makâm olamıyacağı, açık ve doğru olan keşfle anlaşılmakdadır. Ehlüllahdan, ya’nî Evliyâdan birçoğu, bu iki makâm arasında bir makâm dahâ bulunduğunu söylemişler ve bu­na (Kurbet) makâmı demişlerdir. Buraya ulaşdırmakla da şereflendirdiler. Bu makâmın ne olduğunu bildirdiler. Çok uğraşdıkdan ve pek yalvardık­dan sonra, önce o büyüklerin söyledikleri gibi gösterdiler. Sonra iç yüzü­nü bildirdiler. Evet, yükselirken Sıddîklık makâmı hâsıl oldukdan sonra bu makâm hâsıl olmakdadır. Fekat iki makâmın arasında bulunması, üzerin­de durulacak birşeydir. Yüksek kapınıza kavuşduğum zemân, inşâallahü te­âlâ, işin iç yüzünü geniş olarak sunacağım. Bu makâm çok yüksekdir. Yükselirken, geçilen konaklar içinde bundan dahâ üstünü bilinmiyor. Al­lahü teâlânın vücûdünün, ya’nî varlığının, zâtından, ya’nî kendisinden başka olduğu, bu makâmda anlaşılıyor. Doğru yolun âlimleri de “Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin” böyle olduğunu bildirmiş­lerdir. Burada, vücûd da yolda kalıyor. Ondan dahâ yukarı çıkılıyor. Ebül­Mekârim-i Rükneddîn Şeyh Alâüddevle, kitâblarının bir kaçında (Vücûd âleminin üstünde, Melik-il-vedûd âlemi vardır) buyuruyor.

Sıddîklık makâmı, Bekâ makâmlarındandır. Çünki, yüzü mahlûklara kar­şıdır. Bundan dahâ aşağıda, ya’nî iniş makâmlarının en ilerisinde peygam­berlik makâmı vardır. Bu makâm sıddîklık makâmından dahâ yüksekdir. Sahv ve bekâ burada dahâ çokdur. Kurbet makâmı, bu iki makâmın arası­na giremez. Çünki bunun yüzü, tam tenzîhe doğrudur ve çıkış makâmları­nın temâmıdır. Nerede onlar, nerede bu? Fârisî beyt tercemesi:

Ayna arkasındaki papağan gibiyim, Ezelî üstâd ne derse onu söylerim.

Düşünerek, işiterek anlaşılan ahkâm-ı islâmiyye bilgileri, şimdi keşf ile hâsıl olmakdadır.