026 13-Mektub

13
ONÜÇÜNCÜ MEKTÛB
 
Bu mektûb, yine yüksek mürşidine yazılmışdır. Yolun sonsuz olduğu ve hakîkat bilgilerinin, islâmiyyet bilgilerine uygun olduğu bildirilmekdedir:

Yüksek kapınız kölelerinin en aşağısı olan Ahmed, sunar ki, bu yolun sonsuzluğundan, bitmez tükenmez olmasından âh ederim! Binlerle âh ede­rim! Yolda çok hızlı götürüyorlar ve çok şeyler ihsân ediyorlar. Bunun içindir ki, büyükler, Seyr-i ilallah yolculuğunun ellibin senelik yol olduğu­nu bildirmişlerdir.

Belki de, Me’âric sûresinin dördüncü [4] âyetinde, (Me­lekler ve rûh oraya bir günde varırlar. Bu günün uzunluğu ellibin senelik yol­dur) buyurulmakla bu yola işâret edilmişdir. Yolun çokluğu bizi çok üzdü. Ümmîdlerimiz kesildi. Fekat hemen Şûrâ sûresinin yirmisekizinci [28] âye­tinde; (Ümmîd kesildikden sonra, O, fâideli yağmur gönderir ve rahmeti­ni yayar) müjdesi, bizi sevindirdi. Birkaç günden beri eşyâda seyr, ya’nî yol­culuk hâsıl olmuşdur. Fekat, talebeler çılgınlık gösterdiklerinden, yine on­larla uğraşmağa başlanıldı. Dahâ o makâma kavuşacağımı sanmıyorum. Fe­kat, talebeler sıkışdırdıkları için, hayâ ve ihsân duyguları ile onlara birşey­ler söylüyorum. Bundan önce tevhîd-i vücûdî bilgilerine bağlanıp kalmış­dım. Hâlimi arka arkaya yüksek kapınıza bildirmişdim. İşleri, sıfatları as-la vermişdim. İşin içyüzü anlaşılınca, o bilgilerden kurtuldum. Terâzinin (He­me ezûst) kefesinin ağır basdığını anladım. Yüksekliğin böyle görüşde ol­duğunu, (Heme ûst) demekde olmadığını anladım. Fi’llerin ve sıfatların on­dan başka oldukları anlaşıldı. Herbirini ayrı ayrı göstererek, yukarı merte­beye çıkardılar. Şübheler hiç kalmadı. Keşflerin hepsi, ahkâm-ı islâmiyye­nin açık bilgilerine tam uymakdadır. İslâmiyyetin açıkça bildirdiklerinden kıl kadar ayrılıkları yokdur. Tesavvufcuların birkaçı, islâmiyyetin açıkça bil­dirdiklerine uymıyan keşfler bildirmişler ise de, yâ yanlış anlamışlar veyâ sekr, ya’nî şü’ûrsuzluk hâlinde iken söylemişlerdir. Bâtının zâhire uygun­suz olduğu hiç görülmemişdir. Tesavvuf yolunun ortasında, zâhire uymayan şeyler görünüyor ise de, bunlar da zâhire uydurulur. Zâhirle bâtın birleş­dirilir. Yolun sonuna varanların bâtını, islâmiyyetin zâhirine hep uygun olur. Âlimler ile bu büyükler arasında yalnız bir ayrılık vardır ki, âlimler düşü­nerek ve ilm yolu ile bilirler. Bu büyükler ise, keşf ederek, tadını alarak bu­lurlar. Bu büyüklerin hâllerinin doğru olmasına birinci alâmet, islâmiyye­tin zâhirine uygun bulunmalarıdır. Şu’arâ sûresi onüçüncü âyet-i kerîmesi (Göğsüm daralıyor, dilim söylemez oluyor) bunların hâline uygundur. Ne yazacağımı bilemiyorum. Hâllerimin birçoğunu kaleme alamıyorum. Mek­tûblarda da yazacak yer kalmıyor. Belki bunda da bir hikmet vardır. Uzak­da kalan bu mahrûmu kıymetli teveccühünüzden ve garîblere olan merha­metinizden ayırmayınız. Yolda bırakmayınız. Fârisî beyt tercemesi:

Bu söze sebeb olan sensin, Uzarsa uzatan da sensin.

Mektûbu uzatmak saygısızlığından çekiniyorum. Fârisî mısra’ tercemesi:

Köle olan haddini bilmelidir.