188 151-Mektub

151

YÜZELLİBİRİNCİ MEKTÛB

Bu mektûb, mîr Mü’min-i Belhîye yazılmışdır. Hocalarımızın “kadde­sallahü teâlâ esrârehüm” yolunun büyüklüğü ve bu büyüklerin kullan­dıkları (Yâd-i dâşt) kelimesinin ne demek olduğu bildirilmekdedir:

Fârisî mısra’ tercemesi:

Her ne olursa olsun, sevgiliden konuşmak dahâ tatlı!

Yüksek hocalarımızın “kaddesallahü teâlâ esrarehüm” yolunda çok söylenilen (Yâd-i dâşt) demek, Zât-i teâlânın devâmlı huzûru, berâberli­ği demekdir. Şü’ûn ve i’tibârât da arada olmaksızın zuhûrudur. Eğer huzûr olup, sonra gayb olursa, ya’nî şü’ûn ve i’tibârât perdeleri aradan kalkar, son­ra yine araya girerse, bu büyükler böyle şimşek gibi çakıp hemen gayb olan (Tecellî-i zâtî)ye kıymet vermezler. Yâd-i dâşt, gayb olmayan huzûrdur. Ya’nî, şü’ûn ve i’tibârât perdeleri araya girmeyen, hiç gayb olmayan, devâm­lı olan Tecellî-i zâtîdir. Yâd-i dâşt, bu yolun sonunda ihsân edilir. Bu ma­kâmda, tâm olgun Fenâ hâsıl olur. Perdeler hiç araya girmez. Perdeler ara­ya girerse, huzûr kalmaz. Gaybet olur. Buna Yâd-i dâşt denmez. Görülü­yor ki, bu büyüklerin şühûdü, tâmdır ve olgundur. Fenânın olgun olması ve bekânın tam olması da, şühûdün olgun ve tâm olmasına bağlıdır. Fârisî mıs­ra’ tercemesi:

Gülbağçemi gör de, behârımı anla!