Nûr sûresinin otuzbirinci âyetinde meâlen, (Ey mü’minler! Allaha tevbe ediniz!) buyuruldu. Tahrîm sûresinde, sekizinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Allaha tevbe-i nasûh yapınız!)buyuruldu. Nasûh kelimesine yirmiüç ma’nâ verilmişdir. Bunlardan en meşhûru, pişmân olup, dili ile istigfâr etmek ve bir dahâ işlememeğe karâr vermekdir. Bekara sûresinde ikiyüzyirmiikinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever) buyuruldu.
Hadîs-i şerîfde, (En iyiniz, günâhdan sonra hemen tevbe edeninizdir) buyuruldu. Günâhların en büyüğü, küfrdür ve münâfıklıkdır ve irtidâddır.
[Müslimân olmamış ve olmıyan kimseye, (Kâfir) denir. Müslimânları aldatmak için müslimân görünen kâfire, (Münâfık) ve (Zındık) denir. Müslimân iken kâfir olan kimseye, irtidâd etdi denir. İrtidâd edene (Mürted) denir. Bu üçü, kalbinden inanarak hâlis îmân ederse, muhakkak müslimân olur.
(Berîka) ve (Hadîka)da, dil âfetlerinde ve (Mecma’ul-enhür)de diyor ki, (Erkek veyâ kadın, bir müslimân, âlimlerin sözbirliği ile küfre sebeb olacağını bildirdikleri bir sözün veyâ işin küfre sebeb olduğunu bilerek, amden [ya’nî tehdîd edilmeden, istekle] veyâ başkalarını güldürmek için söyler, yaparsa, ma’nâsını düşünmese dahî, îmânı gider. (Mürted) olur. Buna(Küfr-i inâdî) denir. Eğer bunun küfre sebeb olduğunu bilmeyip, amden söyler, yaparsa, yine mürted olur. Buna (Küfr-i cehlî) denir. Çünki, her müslimânın, bilmesi lâzım olan şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özr değil, büyük günâhdır. Küfr-i inâdî ve küfr-i cehlî ile mürted olanın, nikâhı bozulur. Zevcesinden vekâlet alarak, iki şâhid yanında veyâ câmi’de cemâ’at ile(Tecdîd-i nikâh) yapması lâzım olur. İkiden fazla tecdîd için (Hulle) lâzım olmaz. Küfre sebeb olan sözü, hatâ ederek [ya’nî amden olmayıp, yanılarak] veyâ te’vîlli olarak veyâ ikrâh [tehdîd] edilerek söylerse, mürted olmaz ve nikâhı bozulmaz. Küfre sebeb olması, âlimler arasında ihtilâflı olan bir sözü amden söyleyen mürted olmaz ise de, bunun tevbe ve istigfâr etmesi ve tecdîd-i nikâh yapması ihtiyâtlı olur.) Câmi’lere giden müslimânın, küfr-i inâdî ve küfr-i cehlî ile mürted olması düşünülemez. Yalnız bu son şeklde, mürted olması düşünülebileceğinden, imâm efendiler cemâ’ate, (Tecdîd-i îmân) düâsını, ya’nî (Allahümme innî ürîdü en üceddidel-îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah)okutarak tevbe ve tecdîd-i nikâh yapılıyor. Böylece, (Lâ ilâhe illallah diyerek, tecdîd-i îmân yapınız!) hadîs-i şerîfindeki emr yapılmış olmakdadır. [Her zemân, her zevce, zevcine “aramızdaki nikâhı tecdîd etmek için seni vekîl etdim” demeli, zevci de “bu vekâleti kabûl etdim” demeli.