11 — (Bu memleketler, hâlâ çöl kanûnları ile idâre edilmekde imiş.)
Cevâb: Allahü teâlânın gönderdiği Kur’ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin bildirdiği emrler, ilmler, dünyânın her yerindeki ilm ve akl sâhiblerini hayrân bırakmakdadır. Bu ilmlerin, emrlerin üstünlüklerini, kıymetlerini açıklayabilmek için, islâm âlimleri binlerle kitâb yazmışdır. Bunlardan birkaçını, (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbımızın muhtelif yerlerinde bildirdik. Müslimân olmıyan ilm adamları da, bu doğru sözü, insâf ederek açıklamakdadır. Göte diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmi ilk okuyan, bir zevk duymaz ise de, sonra, okuyanı kendisine çeker. Dahâ sonra, güzelliği ile onu cezb eder). Kibon diyor ki, (Kur’ân-ı kerîm yalnız Allaha, âhırete inanmağı değil, medenî ve cezâ kanûnlarını da bildirmekdedir. İnsanların bütün işlerini, hâllerini düzenliyen kanûnları ve Allahü teâlânın değişdirilmiyen emrlerini getirmişdir).
Davenport diyorki, (Kur’ân-ı kerîm, dînî vazîfeleri ve günlük işleri, rûhun temizliğini, bedenin sıhhatini, insanların birbirlerine ve cem’iyyete ve devlete karşı olan vazîfelerini, haklarını, insanlara, cem’iyyetlere fâideli olan şeyleri, ahlâk, cezâ bilgilerini düzenlemekdedir. Kur’ân-ı kerîm, insanlara fâideli bir sistemdir. Canlıların ve eşyânın her hâli, onun ile düzenlenir. Ahlâk üzerinde çok titiz, çok kuvvetlidir. Kur’ân-ı kerîm, hep iyilik etmeği emr ediyor. Sosyal adâleti kuvvetlendiriyor. Medeniyyete kıymetli te’sîr yapıyor. İnsanlara iyilik, se’âdet için, Allah tarafından gönderilen en kıymetli kitâba, inâd ve düşmanlık ederek, câhilce saldırmak kadar haksız ve gülünç bir iş olamaz).
Görülüyor ki, akl ve vicdân sâhibi herkes, Kur’ân-ı kerîmi anlıyabildiği kadar, ona bağlanmakda, saygı göstermekdedir. Bu mukaddes kitâba, çöl kanûnu demekden dahâ kötü bir ahlâksızlık, alçaklık ve ahmaklık olamaz.
12 — (Diğer doğu ülkeleri de, çöl kanûnlarını atıp millî ve batılı bir ideolojiye yönelmekde, din afyonunu atmakla uyanmakda imişler.)
Cevâb: Bu câhil ve sapık yazarın afyon dediği islâm dînine, müslimân olmıyanlar bile hayrânlıklarını bildirmekdedir. Mocheim diyor ki, (Mîlâdın onuncu asrında, Avrupayı kaplamış olan müdhiş kara günlerden dahâ kötüsü düşünülemez. Bu devrin en ileride bulunan latinlerinde bile, ilm ve fen adına, mantıkdan ileri birşeyleri yokdu. Mantık, bütün ilmlerin üstünüdür sanılıyordu. O zemân müslimânlar, İspanyada ve İtalyada mektebler kurdu. Avrupalı gençler, ilm öğrenmek için buralara toplandı.