Meyyitin kefenini mikdâr ve cins bakımından, ahkâm-ı islâmiyyede bildirilenden fazla yapmak isrâfdır. Abdestde ve guslde, suyu sünnet olandan fazla kullanmak isrâfdır. Ahmed ibni Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Abdüllah ibni Ömerden haber veriyor: Sa’d “radıyallahü anhüm” abdest alırken, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” gördü. (Yâ Sa’d! Suyu niçin isrâf ediyorsun?) buyurdu. Abdest alırken de isrâf olur mu dedikde, (Büyük nehrde de olsa, abdestde fazla su kullanmak isrâf olur) buyurdu.
Doydukdan sonra fazla yimek de isrâfdır. Yalnız, müsâfir utanmasın diye, ta’âm sâhibinin fazla yimesi ve orucu râhat tutmak için sahûrda fazla yimek isrâf değildir.
Acıkmadan önce, günde ikinci def’a yimek, isrâfdır. Ahmed Ebû Bekr-i Beyhekî “rahmetullahi aleyh” kitâbında, Âişe “radıyallahü anhâ” buyuruyor ki, günde ikinci def’a yemek yiyordum. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” görünce, (Yâ Âişe! Yalnız mi’deni doyurmak, sana her işden dahâ tatlı mı geliyor? Günde iki kerre yimek de isrâfdandır. Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez!) buyurdu.
Hâdimî merhûm “rahmetullahi teâlâ aleyh”, burayı şöyle açıklıyor: (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Âişenin “radıyallahü anhâ” ikinci yemeği, acıkmadan yidiğini anlayarak böyle buyurmuşdu. Yoksa, keffâretler için, günde iki kerre yidirmek lâzım olduğu meydândadır).
Her istediğini yimek de isrâfdır. İbni Mâce ve imâm-ı Beyhekî ve Abdüllah ibni Ebiddünyâ “rahimehümullah” kitâblarında, Enes bin Mâlikden “radıyallahü anh” haber veriyorlar ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Her istediğini yimek isrâfdandır) buyurdu. Günde iki kerre yimek ve her istediğini yimek isrâf olması, doydukdan sonra veyâ hazm olmadan, acıkmadan tekrâr yimek isrâf olur demekdir. Çünki, gündüz ikinci olarak yimek, hele kısa günlerde ve çalışmıyan kimseler için, çok kerre, tam acıkmadan yimek olur. Bir sofrada, her istediğini yimek de, doydukdan sonra yimek olur. Bildirilen iki hadîs-i şerîfde, isrâf olduğunu açıkca anlatmadığından, isrâfa, harâma teşbîh buyurulması da mümkindir.
Sofrada yemek çeşidlerini lüzûm yok iken artdırmak isrâfdır. Fekat, bir yemekden usanıp herbirinden biraz yiyerek ibâdet yapmak [meselâ oruc tutmak, halâl kazanmak için çalışmak veyâ müslimân kardeşlerine yardım etmek gibi ibâdetler] için kuvvetlenmek düşüncesi ile veyâ sofrada müsâfir bulundurmak niyyeti ile olursa, isrâf olmıyacağı, (Hulâsa) kitâbında ve başka kitâblarda yazılıdır. Kitâbların sözü, yemek çeşidleri, yalnız bu iki sebeble artdırılabilir demek değildir. Ziyân etmedikce ve başka bozuk niyyet ile olmadıkça, lezzet ve zevk için artdırmak da câiz olduğunu, A’râf sûresinin otuzbirinci âyeti ve Mâide sûresinin doksanıncı âyeti göstermekdedir. [Bu âyet-i kerîmeler ve ma’nâları, ikinci kısm, kırkbirinci maddede yazılıdır.] Bu iki âyet-i kerîmeye dayanarak, âlimlerimiz, her çeşid meyve yiyerek lezzet almağa câiz demişler ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” çeşidli meyve yidiğini haber vermişlerdir. Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ” için buyurulan, (İstediğini yi, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, isrâf ve tekebbürdür) hadîs-i şerîfi, (Buhârî)de yazılıdır.
Ekmeğin pişkin yerini ve içini yiyip, kenâr ve kabuklarını atmak isrâfdır. Bırakılan kısmları başkası veyâ hayvan yirse, isrâf olmaz.
Sofraya lüzûmundan fazla ekmek koyup, sonra bunları, tekrâr yimek için kaldırmamak isrâfdır. Ya’nî, yinmiyen ekmek parçalarını atmak ve riyâ, gösteriş, şöhret için fazla ekmek koymak isrâf olur.
Nefîs yemekleri yimek, kıymetli, yeni elbise giymek, yüksek, büyük binâlar yapmak ve dînin sâhibinin harâm etmediği dahâ bu gibi şeyler, halâldan kazanıldığı, kibr ve öğünmek için olmadığı zemân isrâf değildir. Lüzûmundan fazla olunca tenzîhen [hafîf] mekrûh olurlar.