● Sevgiliye itâ’at, sevenin hâlinin îcâbıdır. 5/10.
● Mahbûbiyyet [sevilmiş olmak] bütün fazîletlerden ve yakınlık makâmlarından dahâ üstündür. Hepsinden ilerdedir. 6/108.
● Mahbûbun [sevgilinin] latîfeleri yazmakdan üstün [yazıya sığmaz] ve mahbûbun [sevgilinin] nefsleri de anlatmakdan dahâ ötededir [anlatmanın ötesindedir]. Mahbûb tecellî etmedikce, bîçâre tâlib onu devâmlı arar. Ve onun rûhu besliyen ni’metlerini ve rûhu yükselten hikâyeleri ile ülfet etmekde ve meşgûl olmakdadır. Sevgili görününce derdli olan sâlik, yokluk sahrâsına düşüp, dili tutulur. Dahâ sonra, söyliyen kim, dinleyen kim olur ve kim idrâk eder ve kimi bulur? 6/107.
● Mahbûbları [sevilenleri], muhabbet ipi ile, seçilmişler yoluna yavaş-yavaş götürürler. Ve mürîdler inâbet yolundan kendi ayakları ile kavuşurlar. 6/220.
● Muhammed Sa’îd, Muhammed Ma’sûmun büyük kardeşidir. 6/3
● Muhammed Sa’îd, onyedi yaşında, zâhirî ilmlerin aklî ve naklîsini kemâl derecede öğrendi; erişdi. 6/3.
● Muhammed Ma’sûmun fazîletleri. 4/86.
● Muhammed Ma’sûmun fakîrliğini ve zelîlliğini arz etmesi. 4/27.
● Muhammed Ma’sûmun mahbûb [sevilmiş olduğu] mechûl iken, bilâhere ma’lûm olduğu [sonradan ortaya çıkdığı]. 4/17.
● Muhammed Ma’sûm, farz nemâzlardan sonra, yetmiş kerre istigfâr ederdi. 5/80.[Hak Sözün Vesîkaları: 344.]
● Muhammed Ma’sûm, vaktli ve vaktsiz zikrleri ve düâları ve devâmlı düâları toplayarak, fârisî bir risâle yazmışdır. 5/104.