384

İlhâmları artar. Fekat, Velîlere gelen ilhâmlar, Kitâb ve Sünnetin üstüne çıkamaz.) Sırrî-yi Sekâtî[1] (Tesavvufun üç ma’nâsı vardır. Birincisinde sôfinin kalbinde Allahü teâlâya olan ma’rifeti, vera’ının nûrunu söndürmez. Kalbinde olan ma’rifet nûru ile, maddenin ve enerjilerinin hakîkatlerini, özlerini anlar ve Allahü teâlânın ismlerinin, sıfatlarının tecellîlerine kavuşur. Bedeninde olan vera’ nûru ile, islâmiyyetin ince bilgilerini anlar. Her işi, islâm ahkâmına uygun olur. İkinci ma’nâsına göre, sôfinin kalbinde, Kitâba ve Sünnete uymıyan ilm bulunmaz. Uygun olup olmadığını, zâhir ve bâtın bilgilerinde derin âlim olup, tesavvuf büyüklerinin kullandıkları kelimeleri anlıyanlar ayırabilir. Tesavvufun üçüncü ma’nâsına göre, sôfinin kerâmetleri, islâm bilgilerinin hiçbirine aykırı olmaz. İslâm ahkâmına uymıyan şeyler,(Kerâmet) olmaz. Bunlara (İstidrâc) denir) buyurdu.

Evliyânın sözlerinin, işlerinin islâm ahkâmına uygun olup olmadığını her ilm sâhibi anlıyamaz. Tesavvuf bilgilerini iyi bilmek ve tesavvuf büyüklerinin sözlerinin ma’nâsını iyi anlamak lâzımdır. Meselâ, Bâyezîd-i Bistâmî “rahime-hullahü teâlâ”[2] (Sübhânî mâ a’zama şânî) buyurdu. Yalnız zâhirî bilgileri olanlar bu sözü, (Mahlûklardaki kusûrlar bende yokdur. Benim şânım çok büyükdür) demek sanır. Muhyiddîn-i Arabî “rahime-hullahü teâlâ”, bu söz için, Allahü teâlânın büyüklüğünü, hiç kusûrlu olmadığını en iyi olarak bildirmekdedir dedi. Tenzîhin tenzîhidir buyurdu. Şöyle ki, Allahü teâlâyı Ona lâyık olarak tenzîh ve tesbîh edemediğini gördü. Allahü teâlâ tâm münezzeh olarak tecellî etdiği gibi, Onun isti’dâdı ve gücü kadar yapdığı tenzîhe ve tesbîhe uygun tecellîler de olmakdadır. Bu tecellîleri tesbîh etmesini, kendi isti’dâdını tesbîh etmek görüp, kendimi tesbîh ediyorum dedi. Böylece, Sübhânî dedikden sonra, başkalarının tesbîhlerinin, dahâ aşağı olduğunu, onların tenzîhlerine göre olan tecellîlerde görerek, kendi tesbîhinin dahâ uygun olduğunu görünce, (Benim isti’dâdım dahâ büyükdür) dedi. Görülüyor ki, bu sözü ile islâmiyyete uygun olan birşeyi anlatmak istemişdir. Sekr hâlinde olduğundan, başka kelime bulamamış, ince bilgilerini, herkesin anlıyamıyacağı kelimelerle bildirmişdir. Yine bu büyük Velî, Bistâm şehrinde talebesini alarak, velî olduğu söylenilen bir kimseyi görmeğe gitdiler. Zühdü, takvâsı dillerde dolaşan o kimsenin yanına gidince, kıble tarafına tükürdüğünü gördü. Selâm vermeyip, yanından uzaklaşdı. (Bu adam Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” karşı lâzım olan edeblerden birini gözetmedi.

[1] Sırrî Sekâtî 251 [m. 865] de Bağdâdda vefât etdi.

[2] Bâyezîd-i Bistâmî 261 [m. 875] de Bistâmda vefât etdi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.