[Bütün ömrü boyunca, hiç kimseyi incitmemiş, kimseyi kırmamışdır. Kendisi için kimseye kızmamışdır. Kendisinden bir şey istenip de, yok dediği, hiç işitilmedi. Var ise verir, yok ise sükût ederdi. O, Allahü teâlânın sevgilisi idi. Geçmiş ve gelecek bütün insanların seyyidi, Efendisi idi.] 630 târîhinde tekrâr Mekkeye dönerek, bu şehri kolayca feth etmiş ve çok kısa zemân içinde, yarı vahşî Arabları, dünyânın en medenî insanları hâline getirmişdir.
İslâm dîni, her birinin hakkını tanımak şartı ile, bir erkeğin dörde kadar kadınla evlenmesine izn vermekdedir. Muhammed “aleyhisselâm”, 8 Hazîran 632 târîhinde vefât etmişdir.) Kürschner ansiklopedisinden terceme burada temâm oldu.
Ansiklopedinin bu yazısını okuduğumuz zemân, şu kanâ’ate varıyoruz: Bunu hâzırlıyan târîhci, İslâm dîninin Allahü teâlânın dîni olduğuna tâm inanmasa bile, bu dînin mükemmel bir din olduğunu ve tek Allaha inanmağı emr etdiğini, vahşî Arabları medenî yapdığını kabûl etmekde, hele Peygamberimizden, pek büyük bir medh ve senâ ile bahs etmekdedir. İşte, ne mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyânın tasdîk etdiği Muhammed aleyhisselâma, son derece dürüstlüğü ve sadâkati sebebi ile, en büyük düşmanları, azgın kâfirler dahî (Muhammed-ül-emîn = Kendine güvenilir Muhammed) derlerdi. Bu kudsî vazîfeyi, her dürlü müşkilâta rağmen, devâm etdirdi. Bir müddet sonra Cebrâîl “aleyhisselâm” Ona Alak sûresinin 14 âyetini dahâ getirdi. Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”, Mekkelilere, onların zulmlerine rağmen, kendisine vahy olunan Kur’ân-ı kerîm sûrelerini okuyor, onları hak dîne da’vet ediyordu. Mekkeliler, ona gülüyor, alay ediyorlardı. Nemaz kıldığı ve görünmeyen bir ilâha ibâdet etdiği için, (Sen delirmişsin!) diyorlardı. O zemân, Allahü teâlâ, Kalem sûresinin 14. cü âyetlerini vahy etdi. Bu âyetlerde meâlen, (Nun, Kalem ve onunla yazılanlara yemîn olsun ki, Ey Muhammed, Sen deli değilsin. Doğrusu sana devâmlı ecr [sevâb] vardır. Şübhesiz Sen büyük bir ahlâka sâhibsin) buyuruldu.
Kur’ân-ı kerîmin Allah kelâmı olmadığını ve Muhammed aleyhisselâm tarafından hâzırlandığını iddi’â edenleri red eden âyet-i kerîmeler nâzil oldu.
İsrâ sûresinin 88. âyetinde meâlen, (De ki, insanlar ve cinler birbirlerine yardımcı olarak, [belâgat, güzel nazm ve kâmil ma’nâda] bu Kur’ânın bir benzerini ortaya koymak için biraraya gelseler, yemîn olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar) buyuruldu.