415

Eshâb-ı kirâmdan sonra “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” meşhûr dört imâm ve bunların mezheblerine göre ictihâd eden imâm-ı Ebû Yûsüf, imâm-ı Muhammed, imâm-ı Züfer, ibni Nüceym, imâm-ı Râfi’î, imâm-ı Nevevî, imâm-ı Gazâlî ve benzerleri “rahime-hümullahü teâlâ” gibi yüksek âlimler yetişdi. Asr-ı se’âdet uzaklaşdıkça, hadîs-i şerîfleri nakl ve rivâyet eden oniki silsilenin, ya’nî haber verme zincirinin halkaları artdı. Hadîs-i şerîflerin hangi silsileden ve hangi kimselerden alınacağı, düşünülecek bir mes’ele oldu ve çok güç ve belki imkânsız oldu. Bundan dolayı, dördüncü asrdan sonra, ictihâd edebilecek bir âlim yetişemez oldu. Bütün müslimânlar, bu dört imâmdan birine tâbi’ olup, o imâmın mezhebine uymağa mecbûr oldu.

Dîn-i islâmı yıkmak için uğraşanlardan bir kısmı, o kadar kurnaz oldukları hâlde, islâmiyyetin inceliklerini kavrayamadıklarından, kitâblarında ve konferanslarında (ictihâd kapısı kapandı) sözüne saldırıyor. Fekat kürsîlerden saçdıkları rakı kokuları ile berâber, çürük ve boş kafalarından, ağızlarına sızan hezeyânları, dinleyicilere gülünç olmakdan başka te’sîr yapamıyor. Elhamdülillah, islâm semâsını kaplıyan korkunç irtidâd bulutlarının karartmakda olduğu gençliğin saf ve berrak rûh deryâsı, hakîkat güneşinin beliren tektük şuâ’ları ile ışıldamağa başlamakdadır.

İctihâd, bir ibâdet olduğundan, ya’nî Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihâdına yanlış diyemez. Çünki, her müctehide, kendi ictihâdı hakdır ve doğrudur. Meselâ, imâm-ı Şâfi’î “rahime-hüllahü teâlâ”, Hanefî mezhebinde olmadığı hâlde, (İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin “rahmetullahi aleyh” re’y ve ictihâdını beğenmiyene, Allahü teâlâ la’net etsin!) ya’nî merhamet etmesin buyurmuşdur. İmâm-ı Ebû Yûsüf ve imâm-ı Muhammed ve diğer imâmların “rahime-hümullahü teâlâ”, İmâm-ı a’zama uymayan sözleri, onu beğenmemek, kabûl etmemek değildir. Kendi ictihâdlarını bildirmekdir. Bunu bildirmeğe me’mûrdurlar. Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” uzak memleketlere gönderdikleri Sahâbe-i kirâma, güçlük karşısında kalınca, âyet-i kerîmelere mürâce’at etmelerini, orada bulamazlarsa, hadîs-i şerîflere mürâce’at etmelerini, orada da bulamazlar ise, kendi re’y ve ictihâdları ile hareket etmelerini emr buyururdu. Kendilerinden dahâ yüksek ilmli ve fikrli olsalar dahî, başkalarının fikr ve ictihâdına uymamalarını emr buyururdu.

İşte bunun gibi, imâm-ı Ebû Yûsüf ve imâm-ı Muhammed de “rahime-hümallahü teâlâ” hocaları, üstâdları olan imâm-ı a’zam Ebû Hanîfe “rahmetullahi aleyhim” hazretlerinin fikr ve re’yine tâbi’ olmayıp, kendi ictihâdları ile hareket ederlerdi. Hâlbuki, İmâm-ı a’zamın “rahmetullahi aleyh” ilmi, fikri, onların üstünde idi ve onların üstâdı idi.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.