İslâm dîninde ilk olarak ortaya çıkarılan ve bu dîne zararı çok büyük olan ve bugüne kadar milyonlarca müslimânın dinden çıkmasına, sapıtmasına sebeb olan fitne, hurâfeler, hayâller, uydurmalar ve husûsî maksadlar için kurulmuş, müslimânlığa hiç uymayan şeylerdir. Bu fitneyi Ya’kûb-i Küleynînin oğlu meydâna çıkarmışdır. Bu çocuk, Abdüllah bin Sebe’ ismindeki yehûdînin sapık, bozuk sözlerine aldananlardan biridir. İslâm dînini içerden yıkmak, müslimânları aldatmak için, çok şeyler uydurmuş, yalanları ile bir kitâb meydâna getirmişdir. Bu kitâba (Kâfî) ismini vermişdir. Sonra ortaya çıkan TÛSÎ, MECLİSÎ ve başka azılı sapıklar, Kâfî kitâbındaki ilkeleri yaymağa çalışarak, müslimânlar arasındaki ayrılık ve bozgunculuk ateşini körüklemişlerdir. Bunlar, (Takıyye) dedikleri iki yüzlülüğü dinlerinin esâsı yapmışlardır. Bütün yıkıcılıklarını, düşmanlıklarını Takıyye perdesi altında yürütmüşlerdir. Takıyyelerinin en meşhûru (Ehl-i beyt)e muhabbet etdikleri sözüdür. Bu sözleri ile milyonlarca müslimânı, doğru yoldan çıkarmışlar, felâkete sürüklemişlerdir. Müslimânları bunların tuzağına düşmekden korumak için, herşeyden önce, (Muhabbet-i Ehl-i beyt) takıyyesinin iç yüzünü ortaya koymak lâzımdır.
Muhammed aleyhisselâmın yoluna sarılan ve Eshâb-ı kirâmın izinde giden hakîkî müslimânlara (Ehl-i sünnet) denir. Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ” (Muhabbet-i Ehl-i beyt) sözünün ma’nâsına, yalnız iyi demekle kalmamışlar, Ehl-i beyti sevmenin îmânın bir parçası olduğunu bildirmişlerdir. Sapıklar, inançlarının temelinin, Ehl-i beyti sevmek olduğunu her zemân, sık sık söylemekde iseler de, her işleri, her hareketleri, kendilerinin, Ehl-i beyte düşman olduklarını göstermekdedir. Bu sözümüzü iyi anlamak için, hazret-i Hüseyni sünnîler mi şehîd etdi, yoksa sapıklar mı? Bunu iyi incelemek lâzımdır. Onların kitâblarını okuyan aklı başında bir kimsenin, şehîd edenlerin sünnî olduklarına inanması mümkin değildir. Câhilleri aldatmak için, hazret-i Mu’âviyenin ve Yezîdin ismlerini ileri sürüyorlar. Hâlbuki, bu vak’ayı anlatan kitâbların hiçbirinde bu iki halîfenin hazret-i Hüseynin mubârek kanı ile bulandığı açıkça yazılı değildir. Hazret-i Mu’âviyenin hazret-i Hüseynin şehîd edilmesine karışdığı hiç yazılı olmadığı gibi, böyle bir emr verdiği de yazılı değildir. Hazret-i Hüseynin şehâdetinin hazret-i Mu’âviyenin zemânında olmadığını sözbirliği ile bildirmekdedirler. Yukarıda ismi geçen molla Bâkır Meclisî, hazret-i Mu’âviyenin vefât ederken, oğlu Yezîde yapdığı vasıyyeti şöyle yazmakdadır:
(İmâm-ı Hüseynin “radıyallahü anh” Resûlullaha olan yakınlığını biliyorsun. Kendisi, O hazretin mubârek bedeninden bir parçadır.