1249

Mü’min öldükden sonra, rûhu, Refîk-i a’lâ denilen mertebede bulunur. Bedene ilgisi de vardır. Bir kimse, mezârdaki bedene selâm verse, Refîk-i a’lâda bulunan rûhu, bu kimseye selâm verir). [Mezhebsizleri red etmek için, İbn-ül-Kayyımın bu yazısı yetişir. Çünki, (Feth-ul-mecîd) kitâblarında, buna (Allâme) diyerek, yazılarını sened olarak göstermekdedirler.] İmâm-ı Süyûtî de, (Kitâb-ül-müncelî)de, İbn-ül-Kayyım gibi yazmakdadır. [Rûhun işitdiği ve cevâb verdiği, İstanbulda Hakîkat Kitâbevi tarafından müteaddid baskıları yapılan arabca (Minhâtül-vehbiyye fî redd-il-vehhâbiyye) kitâbında ve bunun tercemesi (Kıyâmet ve Âhıret) kitâbının (Müslimâna Nasîhat) kısmının 24.cü maddesinde yazılıdır.] Evliyâ vefât etdikden sonra bir nev’ tesarrufa, iş yapmağa sâhib olur demişlerdir. (Muhtasar) kitâbının sâhibi, Mâlikî âlimlerinden şeyh Halîl “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Allahü teâlâ, Evliyânın rûhlarına öyle bir kuvvet verir ki, çeşidli şekllerde görünebilirler. Bedenleri mezârdan çıkmaz. Rûhları şekl alıp görünür).)

Alâüddevle Ahmed-i Semnânîden “rahmetullahi teâlâ aleyh” sordular ki, mezârdaki beden rûhsuzdur. İşitmez. Rûh ise, mekânsızdır. Her yerde hâzır olabilir. Evliyânın mezârına gidip, ziyâret etmeğe ne lüzûm var? Nerde olursa olsun, bir Velînin rûhuna teveccüh olunursa, rûhu orada hâzır olmaz mı?

Cevâbında buyurdu ki, kabr başına gitmenin çok fâidesi vardır: Evliyâyı ziyârete giden kimse, yolda hep onu düşünür. Ona teveccühü, her adımda artar. Mezâr başına gelip, toprağını görünce, hep onunla meşgûl olur. Teveccühü çok artar. Teveccühü artdıkca, ondan fâidesi de artar. Evet rûhlar için bir mâni’, perde yokdur. Onlar için, her yer birdir. Fekat, dünyâda iken, yıllarca berâber bulunduğu ve âhıretde sonsuz olarak berâber kalacağı beden, o toprakdadır. Onun için, rûhun bu toprağa uğraması, nazarı ve te’alluku, bağlılığı, başka yerlere olandan dahâ çokdur. Alâüddevle diyor ki, birgün, Cüneyd-i Bağdâdînin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” vaktîle çile çekmiş olduğu odaya girdim. Burada çok zevklendim. Sonra, Cüneydin mezârına gitdim. Orada, önceki zevkı bulamadım. Sebebini mürşidime sordum. O zevkler, Cüneyd sebebi ile mi hâsıl oldu? dedi. Evet dedim. Ömründe birkaç gün kaldığı yerde zevk hâsıl olduğuna göre, senelerle birlikde bulunduğu bedeni yanına gidince, elbette dahâ çok zevk hâsıl olmak lâzım gelir. Belki, mezârı başında başka şeyleri görerek, ona teveccühün azalmış olabilir dedi. Bir kimse, kendi memleketinde iken, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” rûhâniyyetine teveccüh ederse, fâide bulur. Fekat Medîne-i münevvereye giderse, Resûlullahın rûhâniyyetinin, onun yolculuğundan ve yolda çekdiği zahmetlerden haberi olur. Oraya erişip, Ravda-i pâkini görünce, teveccühü tam olur. Fâidelenmesi de öyle çok olur ki, memleketinde iken olan fâide, onun yanında hiç kalır. Evliyâ-i kirâm, bu bildirdiğimizi kalbleri ile duyarak anlamakdadır.

Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh”, son hastalığında buyurdu ki, (Ben ölünce üzülmeyiniz! Her yerde benimle olunuz, beni düşününüz! İmdâdınıza yetişir, size yardım ederim. Rûhumun, bu dünyâda iki dürlü bağlılığı vardır: Biri, bedenime olan bağlılığı, ikincisi, sizlere olan bağlılığı. Allahü teâlânın inâyeti ile, ferd ve mücerred olunca, ya’nî rûhum bedenden ayrılınca, bedene olan bağlılığı da, size olur.)

Evliyânın büyüklerinden Abdüllah-ı Dehlevî “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”, (Mekâtib-i şerîfe) kitâbının sekizinci mektûbunda buyuruyor ki, (Bâtındaki, ya’nî kalbindeki nisbetin [bağlılığın] artmasına çalış! Allah ismini, ba’zan da Kelime-i tehlîli çok zikr ederek, ba’zan salevât okuyarak, Kur’ân-ı kerîm okuyarak, Allahü teâlâya yaklaşmağa uğraş! Bu çalışmalarda gevşeklik olursa, bu fakîrin rûhâniyyetine teveccüh ediniz! Yâhud, Mirzâ Mazher-i Cân-ı Cânânın kabrine geliniz! Ona teveccüh edince, çok terakkî edilir. Ondan hâsıl olan fâide, bin dirinin fâidesinden dahâ çokdur. Gavs-üs-sekaleyn Abdülkâdir-i Geylânî ile ve Behâeddîn-i Buhârî ile de murâkabe ediniz!) Sâlihlerin kabrlerini ziyâret ve bunlara tevessül ve istigâse etmenin câiz olduğu, (Et-Tevessülü bin Nebî ve bis-sâlihîn) kitâbında ve mevlânâ Hamdullah Sehârenpûrînin (El-besâir-li-münkirit-tevessül-i bi-ehl-ilmekâbir) kitâbında uzun yazılıdır. Bu iki kitâb 1395 [m. 1975] de İstanbulda arabî olarak neşr edilmişdir.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.