bu tüyler havada dağılıp, çok geniş sâhaya, sârî hastalık mikropları saçacakdır. Bugün, mikrop silâhları üzerinde, çok çalışılmakdadır.
YORGUNLUK: Zararlı maddeler, mikrop, toksin, virüs, zehrli gazlar gibi, vücûdümüze yalnız hâricden gelenler değildir. Adalelerimiz hareket ederken, vücûdümüzün derinliklerinde zehrli madde hâsıl olur. Yorgunluk hissini yapan bu zehr, süt asidi dediğimiz alfa oksi propiyonik asiddir. Yorgun bir adalede teşekkül etmiş olan bu asid dışarı çıkarılırsa, adale eski fe’âl hâlini alır. Yorulan bir uzvda diğer maddeler de teşekkül edip, kan ile her tarafa ve bilhâssa dimâga girerek yorar. Şu hâlde yorgunluk, süt asidi ve diğer toksinlerle kanın zehrlenmesinden ibâretdir. Bir köpek kuvvetden düşerek yatıp uyuyuncıya kadar çalışdırılır ve uyuyunca bundan kan alınarak, râhat ve keyfli bir köpeğe verilirse, bunun yorularak uyuduğu görülmekde ve bunun aksi de vukû’ bulmakdadır. Yorgun ve yıpranmış bir insana, râhat bir insanın kanı verilerek, fe’âl bir hâle getirilmekdedir. Fekat, yarının insanına verilerek bunu yorgunlukdan ve uykudan devâmlı kurtaracak, bütün ömrünü fe’âliyyet ve râhatlıkla geçirmesine yarıyacak bir antitoksin bulunacağı zan edilmemelidir. Zîrâ yorgunluk, yalnız bir kimyâ hâdisesi değil, diğer bütün vücûd hâdiseleri gibi, insanların anlıyamadığı , mübhem bir hayât hâdisesidir. Yorgunluğu gidermek, çalışmakdan meydâna gelen zehrleri temizlemekle berâber, hüceyreleri dinlendirmek de demekdir.
Bir otomobil, ancak yakma tertîbatının, gazı patlatması ile hareket etdiği gibi, adale motorlarımız da, dimâgımızın sinir cereyânını vermesi ile hareket eder. Her adale parçası, bir tel, bir sinir ile dimâga bağlıdır. Yalnız hareket için, adaleleri dimâgımıza bağlıyan milyonlarca sinir olup, bunların milyarlarca ince kolları mevcûddür. Amerikadaki vahşîlerin oklarının ucuna sürdükleri Kürar [Curare] ismindeki zehr, bu sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez. Ağrı yapmadığından, insan zehrlendiğini anlamaz. Elini, ayağını oynatamıyarak yere yıkılır veyâ taş gibi dikili kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabr azâbı da bunun gibidir. Meyyit, elem, acı duyar. Fekat, kıpırdıyamaz. Kürar, zehrlerin en fenâsıdır. En son, teneffüs adaleleri uyuşarak, zevallı ses çıkaramadan ölür. Dünyâda tabî’î ve sun’î kötülükler çokdur. Bunların en kötüsü kürardır.
ZEHR NEDİR?: Umûmî bir zehr ta’rîfi yapılamaz. Keçi, yirmi gram morfin yiyip, sıçramasına devâm eder. Şu hâlde morfin zehr değil midir? Ada tavşanları zevkle belladon yir de müteessir olmaz. Tuz rûhu zehr olamaz. Zîrâ mi’delerimiz bizzât bunu yapıyor ve hiçbir zararı olmıyor. Zehrli ve fâideli cismlerin tâm ta’rîfini yapmak çok gücdür. Zîrâ:
a) Zehr, bunu alan cânlının nev’ine tâbi’dir. Keçiye zehr olmayan morfin, insan için zehrdir.
b) Zehr, aynı nev’e mensûb cânlıların şahsiyyetine de tâbi’dir. Babaya zararsız olan sigara, üç yaşındaki çocuğunu öldürür.
c) Zehr, alışmağa da tâbi’dir; alışmış bir ihtiyâra dokunmıyan sigara mikdârı, ilk def’a içen ihtiyârı öldürebilir.
d) Zehr, alınan mikdâra tâbi’dir. Her cismin bir dayanabilecek mikdârı vardır. Ancak bu mikdârdan fazlası zehrdir. En şiddetli zehr bildiğimiz siyanürlerin kanda dolaşan mikdârı zehrlemez. Mi’deye doldurulan beş litre su ise, insanı öldüren zehrdir. Hattâ yeni doğan bir nevzâd için, bir bardak su zehrdir.
e) Zehr, zemâna da tâbi’dir. Sabâh aç karna içilen bir büyük sigaranın zehr te’sîri, öğle yemeğinden sonra içilen aynı sigaranın te’sîrinin on katıdır.
f) Zehr, berâber alındığı diğer maddelere de tâbi’dir. Aynı mikdâr kafeini hâvî çay ve kahvenin te’sîrleri başka başkadır. Aynı sûretle, aynı mikdârda ispirtoyu hâvî Absent ile şerâbın zehr te’sîrleri farklıdır.