Üzerinde elli dirhem gümüş zîneti bulunan otuz dirhem değerindeki demir kılıncı satın alırken, elli dirhem veyâ dahâ fazla gümüşü peşin verip birşey söylemese veyâ bu, zînetin semenidir dese, gerisi borc kalsa, sahîh olur.
Altının veyâ gümüşün bakırla olan alaşımlarında, bunların mikdârı yarıdan fazla ise, bu alaşımları, hâlisleri gibidir. Bunlarla kendi hâlislerini ancak eşit ağırlıkda satın almak câiz olur. Altını veyâ gümüşü yarıdan az olan bakırlı alaşımlar, urûz gibidir. Bu alaşımlarla kendilerindeki altından veyâ gümüşden dahâ çok ağırlıkdaki hâlislerini peşin satın almak câiz olur. Bunlar da, fülûs gibi para olarak, âdete göre dartı ile veyâ sayı ile kullanılırlar. Fekat bunların, söz kesilince, ayrılmadan önce kabz edilmeleri lâzımdır. Birbirleri ile, başka mikdârlarının satılmaları, ya’nî değişdirilmeleri câizdir. Çünki, birinin gümüşü, ötekinin bakırına karşılık olur. Bunlar da, para olarak kullanıldıkları zemân, ta’yîn edilince te’ayyün etmezler. Kullanılmadıkları zemân urûz gibi olup, ta’yîn edilince te’ayyün ederler.
Fülûs denilen bakır, bronz paralar [ve kâğıd liralar], aynı sayıda, [ya’nî i’tibârî kıymetleri aynı olarak] kendi cinsleri veyâ altın gümüş karşılığında satılınca dâimâ semen olurlar. Nakdeyn karşılığında satılınca, fâizin iki şartı da yok ise de, iki karşılıkdan birisinin, ayrılmadan önce kabz edilmesi lâzımdır. Şernblâlî, (Gurer) hâşiyesinde buyuruyor ki, (Nakdleri birbirleri karşılığında satarken, ikisinin de kabz edilmesi nass ile şart edildi. Fülûs [ve kâğıd liralar] da semen iseler de, aslında urûz gibi kıyemî maldırlar. Nass bunlara şâmil olmaz. Bunun için, yalnız fülûsü veyâ bununla değişdirilecek semeni kabz etmekle bey’ sahîh olur. İkisinden biri kabz edilmezse, deyn deyn karşılığında satılmış olup, bey’ bâtıl olur). Fülûs aynı sayıda fülûs karşılığında satılınca, ya’nî kâğıd para bozdurulursa, ikisinin de, ayrılmadan önce kabz edilmeleri lâzımdır. [Çünki, burada fâizin iki şartından birisi bulunduğundan, ya’nî aynı cinsden oldukları için, veresiye satışı harâm olur. İkisinden birisi, peşin veremiyecek ise, diğeri buna ödünc verir. Bu da, para bulunca, ona öder. Aynı sayıda olmazsa semenlikden çıkacakları, fâiz bahsinde yazılıdır. Yüz liralık kâğıd parayı, tutarı yüz liradan az olarak bozmak câiz ise de, muhtâc olanın malını değerinden aşağı olarak ondan satın almak mekrûh olur.] (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki, (Gümüş verip fülûs satın alsa, bâyı’da fülûs yoksa, gümüşü aldıkdan sonra, ayrılıp, başkasından ödünc alıp verse, câiz olur. [Çünki, fâiz satışı değildir.] Fülûsü ayrılmadan alıp da, gümüşü sonra vermesi de câiz olur).
Derdli oldum, ol Hudâdan derde dermân isterim,
âcizim, bâb-i atâdan lutf-ü ihsân isterim.
Yüzüm kara, günâhım çok, dâim isyân eyledim,
ol Cenâb-ı Kibriyâdan afvü gufrân isterim.
Doğru yolda bulunmağa, candan karâr vermişim,
rızâsına erişmeğe ondan imkân isterim.
İslâm dîni deryâsına dalan dalgıç olmuşum,
bu denizden her dalışda inci, mercân isterim.
Can kulağıma (Ene eşeddü şevkan) geleli,
maddenin dışındaki âlemde seyrân isterim.
Bir tanıyan yok cihânda, söyleyim ahvâlimi,
hâlimi arz etmeğe bir ehl-i irfân isterim.
Matematik, fizik, kimyâ, bu esrârı çözmiyor,
ledünnî ilminde üstâd, bir Süleymân isterim.