O mübtedi’ râfizî dedi ki, insâf veremem, ben hak üzereyim. Ammâ gel ateşe girelim. Ben [Şihrîn-i Hôşeb] dedim, etmeyiniz ki, Allahü tebâreke ve teâlâ bundan nehy etmişdir. O sünnî ve dîni pâk merd dedi ki, çâresiz ateşe girmeli. Sonra sünnî ve mübtedi’ her ikisi ateş yanına vardılar. Sünnî, başını yukarı kaldırıp, dedi, yâ Rabbel âlemîn! Şükr ve hamd, fadl ve minnet Senin içindir. Seni ve melekleri şâhid etdim. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden sonra halkın en iyisi Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh”, yâr-i gâr [mağara arkadaşı] ve mûnis-i Resûlullah idi. Dahâ bir çok fazîletlerini de saydı. Ondan sonra Ömer-ül Fârûkdur. Ondan sonra Osmân-ı Zinnûreyndir. Ondan sonra Aliyyül mürtedâdır “radıyallahü teâlâ anhüm”. Sonra, (Benim dînim ve mezhebim budur. Eğer Hak üzere isem, bu ateşi benim üzerimden halâs eyle ki, İbrâhîm Halîl “alâ nebiyyinâ ve aleyhisselâm” hazretlerini yakmadığın gibi, beni de yakma) dedi ve ateşe girdi. Sonra râfizî baş kaldırıp, dedi ki, ey Bârî [ey Allahım!] Bütün hamd ve şükrler senin içindir. Benim mezhebim ve i’tikâdım budur ki, Resûlullah hazretlerinden sonra halkın en yükseği Alî bin Ebî Tâlibdir. Ebû Bekr, Ömer ve Osmân zulm etdiler. Hilâfeti ondan aldılar. Ebû Bekr, Ömer ve Osmândan bîzârım. Eğer benim sözüm doğru ise, bu ateşi benim üzerime soğuk eyle, dedi ve o da ateşe girdi. O külhâncı, o fırının kapısını kapadı. Şihrin-i Hôşeb “rahimehullah” der ki, benim karârım kalmadı. Hâlim mütegayyir oldu [değişdi]. Ondan buna, bundan ona koşdum ve dolandım ve fikr ederdim ki, onların hâli ateş içinde ne oluyordu. İkindi vakti oldu. Bakdım, o külhânın kapağı düşdü. Düşündüm ki, şimdi bu ateşden selâmet ile kim çıkar. Ağlardım ve gözüm ona bakıp dururdum. Hemen gördüm o sünnî terlemiş olarak ateşden dışarı geldi. Hemen kalkdım. Onu kucakladım. İki gözünün arasından öpdüm. Dedim ki, Allahü tebâreke ve teâlâ seni ateşde ne yapdı. Dedi ki, beni bir bostâna iletdiler ve bir döşek üzerinde uyutdular. Dediler, gelinlerin yatdığı gibi yat. Ben de bu âna dek yatdım. Tâ şimdi kalkıp, uyardılar ve dediler, kalk nemâz vakti geldi. İkindi nemâzını cemâ’at ile kılasın. Ben de dışarı geldim. Şihrîn-i Hôşeb der ki, o sünnînin elini tutup, hemen o mekâna oturtup, külhâncıları çağırdım. Kürek getirip, o ateşi dışarı çıkarıp, râfizîyi kürek ile çekdiler.
- 255 -