İKİNCİ BÂB
İkinci Halîfe Emîr-ül mü’minîn Ömer-ül-Fârûkun “radıyallahü teâlâ anh” menâkıbı hakkındadır.
Künyesi Ebül Hafs, neseb-i şerîfleri Ömer bin Hattâb bin Nüfeyl bin Abdül’uzza bin Rabah bin Abdüllah bin Revâh bin Adî bin Ka’bdır. Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine dokuzuncu dedesinde birleşir ki, o da Ka’bdır. Hazret-i Ömer, hazret-i Ebû Bekrden “radıyallahü anhümâ” Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bir derece yakındır. Zîrâ hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk Mürrede birleşir. Mürre Ka’bın oğludur. Hazret-i Resûl-i ekrem hazret-i Ömerden onüç yaş büyükdür. Vâlideleri Halîmedir. Ebû Cehlin kız kardeşidir ve Hîşamın kızıdır. Otuziki yaşında islâma geldi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” îmâna geldiğinde, meşhûr rivâyet üzere mü’minler, ricâlden [erkeklerden] otuzdokuz idi. Bunun ile kırk temâm oldu. O gün bu âyet-i kerîme nâzil oldu: (Ey Peygamberim “aleyhisselâm”! Sana yardımcı olarak Allahü teâlâ ve mü’minlerden sana tâbi’ olanlar yetişir.) [Enfâl sûresi altmışdördüncü âyet-i kerîme meâli.]
Birinci Menâkıb: Hazret-i Resûl-i ekrem ve nebiyyi muhterem “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Ömere, Fârûk lakabını takmışlar idi. Sebebi o idi ki, hakkı bâtıldan fark etdi [ayırdı]. Dîn-i islâmı kabûl etdi. Din onlar ile kuvvet buldu. Fârûk lakabı almasına bir başka sebeb de budur: Bir münâfık ile bir yehûdî, bir husûsda anlaşamadı. Yehûdî da’vâyı hâlletmek için, Sultân-ı Enbiyâ hazretlerinin meclis-i şerîflerine gelmek istedi. Münâfık da yehûdîlerin re’îsi Ka’b bin Eşrefe gitmek istedi. Sonunda, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” katına geldiler. Da’vâyı yehûdîye hükm buyurdular. Münâfık o hükme râzı olmayıp, hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” huzûruna da’vâyı halletmesi için geldiler. Yehûdî, mâcerâ ve da’vâyı hazret-i Resûlullahın huzûruna varıp, Resûlullah hazretlerinin kendisine hükm eylediğini, münâfıkın ise buna râzı olmadığını anlatdı.