İMÂM-I ASKERÎ HASEN BİN ALÎ
“radıyallahü anhüm”
İmâm-ı Hâdî Alî bin Muhammedin “radıyallahü anhüm” oğludur. Oniki imâmın onbirincisidir. İsmi Hasendir. Künyesi Ebû Muhammed, lakabları; Zekî, Hâlis ve Sirâcdır. Askerî lakabıyla meşhûrdur. Annesi câriye olup, ismi Sevsen idi. Başka ismi olduğu da söylenmişdir ve İmâm-ı Hâdî ona Hadîs ismini koymuşdur.
İmâm-ı Askerî “radıyallahü anh” hicretin ikiyüzotuzbirinde Medînede doğdu. Doğumunun hicrî ikiyüzotuziki olduğu da söylenmişdir. Hicretin ikiyüzaltmış senesinde Sermenrayda vefât etdi. Kabri babasının kabrinin yanındadır. Kerâmetleri ve hârikâları sayısızdır.
Muhammed bin Alî bin İbrâhîm bin Ca’fer şöyle anlatmışdır: Geçim sıkıntısı çekiyorduk. Babam bana bir gün, oğlum, İmâm-ı Askerî Hasen bin Alînin “radıyallahü anh” huzûruna gidelim. Zîrâ onun çok cömerd olduğunu söylüyorlar. Onu hiç gördün mü, dedi. Hâyır hiç görmedim, dedim. Sonra, İmâm-ı Askerî hazretlerinin huzûruna gitmek için yola çıkdık. Yolda giderken babam İmâm-ı Askerî hazretleri bize beşyüz akçe verse, ikiyüz akçe ile bir elbise, ikiyüz akçe ile un ve yüz akçe ile de diğer ihtiyâclarımızı alırız, dedi. Ben de bana üçyüz akçe verse, yüzü ile elbise, yüzü ile yiyecek ve yüz akçe ile de bir merkeb alıp, Kuhistan tarafına gitsem, dedim. İmâm-ı Askerînin “radıyallahü anh” kapısının önüne vardık. Dahâ kimseyle birşey konuşmadan, içerden bir hizmetci çıkdı. Alî bin İbrâhîm ve oğlu Muhammed içeri girsin diye, bizi ismlerimizi söyliyerek çağırdı. İçeri girip, İmâm-ı Askerî hazretlerine selâm verdik. Babama şimdiye kadar niçin gelmedin, buyurdu. Babam bu hâlle huzûrunuza gelmeğe utandım, dedi. Sonra huzûrundan ayrılıp dışarı çıkdığımızda, arkamızdan bir hizmetci geldi. Babama bir kese verdi ve bunun içinde beşyüz akçe vardır, dedi. Sonra bir kese de bana verdi. Bunda da üçyüz akçe vardır. Yüz akçe elbise için, yüz akçe yiyecek için, yüz akçe de merkeb parasıdır. Fekat Kuhistana gitme, falan yere git, dedi. Söylediği yere gitdim. O gün evlendim ve iki bin dinâra sâhib oldum.