● Belli bir fakîrlik ve darlık, Allahü teâlânın hâs kullarına, tarafından inâyetdir. 6/208.
● Fakîrlikden kalbleri üzülmesin ve geçim sıkıntısından da muzdarip olmıyalar. “Allahü teâlâ, kim için isterse, onun rızkını genişletir ve takdîr eder.” Hak celle ve a’lânın tâlibleri, Onun işlerinden şâd olup ve lezzet duymaları gerekdir. 4/42.
● Göklerin ve âlemlerin, kazâ ve kaderde alâkaları yokdur. Hayr ve şerrin vâsıtasız hâlıkı Hak teâlâdır. Ehl-i islâm [müslimânlar] akl-ı fe’âle inanmamışlardır. 6/87.
● Fenâ, varlığın, Allahü teâlânın rızâsında yok olmasından ibâretdir. 6/73.
● Fenâ, kötü ahlâkdan kurtulmak, bekâ, güzel ahlâk ile vasflanmakdır. 6/137.
● Kalbin fenâsı, kalbin mâsivâya olan ilm ve muhabbet bağlantısının kesilmesidir, kopmasıdır. 4/177. [Kıyâmet ve Âhıret: 284.]
● Kalbin fenâsının ta’rîfi. 6/169.
● Kalbin fenâsı, mâsivâ ile ilgili olan ilm-i husûlînin unutulması olup, tecellî-i ef’âle bağlıdır. 4/165.
● Nefsin fenâsı, sâlik, emânet olarak alınmış olan kemâlâtı asla [sâhibine] verilmiş görmek ve bu kemâlâta ayna olan kendini yok bulmak ve hareketsiz ve hissiz bir cansız madde görmekdir. 4/47.
● Fenâ, muhabbetin netîcesidir. 5/153.
● Hakîkî fenâ, kemâlâtın, Hak teâlâdan olduğunu bilip, kemâlâtı sâhibine teslîm edip, kendi yokluğu ile hakîkatlenmekdir ki, (Ben) ta’bîrine kâdir olamaz. [Ben diyemez.] 4/127. [İslâm Ahlâkı: 559.]
● Fenâ demek, varlıklar kalmaz. Vâcib, nasıl söylenmiş ise, öylece kalır. 4/104.
● Fenâ, kendini Mevlâyı teâlânın aynı olarak tasavvur değil, belki kendini ortadan kaldırmakdır. 4/232.